Milletin Rakısına Karışmayın

0
91

Sanat Yazısı

Değerli Okurlarım, bu millet ne çektiyse oy verdiklerinden çekti. Sonradan keşkeler çoğalıyor ya, o zamanda iş işten geçiyor. Bir sonraki seçimde olanları unutuyor. Unutkan bir milletiz ya, ondan…

Konumuz unutkanlık değil, unutmamak da değil. Bu iki duygu ve düşüncenin kol gezdiği zamanlarda gerçekten bazı şeyleri unutmak ya da ertelemek için ve şu yalancı dünyada kısa süreli rahatlamak, kendisiyle baş başa kalabilmek için bir ya da iki duble parlatmak istiyor. Ülkemizde demokrasi ve hürriyet var ya… Bu güzelliklere sığınarak alıyor şişesini evine gidiyor falan!

Birileri fetva veriyor, bastırıyor ve de celalleniyor de,

-İçemezsin…

-Neden?

-Günahtır… İçki içen etrafına sarkıntılık eder, tecavüz olur…

-Ya… Öyle mi?

Yukarıdan bir başkası şöyle höykünüyor ve yüksek sesle…

-Kafası kıyak gençlik istemiyoruz… Rakı içmeniz şart değil… Üzüm yiyin, kavun, karpuz yiyin… Onlarda da alkol var. Kafanız iyi olur…

-Ya… Öyle mi?

Şu bulut renkli lezzetten ne istiyorlar bir türlü anlayamadım. Zam yapacağınıza ucuzlatın bakalım nasıl oluyor? Millet başka şeylere tevessül etmez gözü doyar, kafası kıyak olmaz. Haksız mıyım?

Rakı maço bir içki değildir. Meksika da tekila, Japonya’da sake, Yunanistan’da uzo neyse, yani yasaklanması söz konusu olamazsa, milli içkilerine saygısızlık sayılacaksa, bizim milli içkimiz Rakı. Neden yasaklanıyor?

Yasaklanma konusunu duymamıştım ve bir arkadaşım anlattı. Ege Bölgesinde bir yere tatile gitmişler. Uzatmayalım garsona rakı sipariş etmişler, birazdan rakı değil mekân sahibi geldi. “Biz rakı servis etmiyoruz” dedi. Yanımızda yabancı bir konuğumuz olsa ve “Milli içkinizin tadına bakalım” dese, rezil olmuştuk.

Oysa kokteyl yapılıyor, camlı vitrinlerde viski, cin kanka olmuşlar. Bu içkiler süt kuzusu gibi duruyorlar da, rakı içen halay mı çekiyor, horon mu tepiyor?

Bulut renkli lezzet küçümseniyor, alt sınıf görülüyor. Hâlbuki onu yudumlayınca derya oluyorsun. Bunu kimselere anlatamazsın ki…

Adam birer kilo gelen iki üç palamut almış, kızartmış masaya koymuş. Yanında türlü türlü ot var. Kardeşim biz inek miyiz ki ot yiyeceğiz, balıkla rakı içeriz.

Akşamüstü grup vakti şezlongda Akdeniz’i seyretmek ve güneşin kızılı denize düşmüş… Acaba denizin ucunda hayal meyal seçilen Kıbrıs’ın ışıkları mıdır? Geriye baktığımızda net olarak gördüğümüz Yarıkkaya mıdır?

Bu güzelliklere baksan, tanıdık bir ses “Nereye bakıyorsun?” “Şu bardağını kaldırsan” “Ne içiyorsun?” gibi. Onlar böyle, Allah ıslah etsin…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Bir Dostu Sonsuzluğa Uğurlarken

Değerli Okurlarım, her şeyin bir başlangıcı ve bir de sonu vardı ya. İşte yaşam da öyledir. Doğuyoruz, yaşıyoruz ve nazlanmadan terk-i dünya ediyoruz. Ne kolay değil mi? Sizler de öyle mi düşünüyorsunuz?

Hani bir zamanlar Sağ-Sol davası vardı ya. Biraz daha açayım izninizle. Onlar bize komünist, bizim de onlara faşist dediğimiz yıllardan söz ediyorum. Dönemin militanlarından bir yoldaşımın vefatını haber verdiler. Bu kadar, uzun zaman geçmesine rağmen unutulmamışız demek ki. Sevinmediğimi söyleyemem. İki günlüğüne gittim ve yoldaşımı sonsuzluğa uğurladık. Mekânı cennet olsun.

Yıllar önce yani yarım asır önce kader birliği ettiğimiz, aynı duygu ve düşünce içinde olduğumuz ve de verilen talimatları ikiletmeyen, kusursuz yerine getiren bir dostun arkasından rahmet gönderip ve unutmak öyle kolay değil. Yarım asırlık kadim ve sağlam bir dost… Öylesine kolay unutulmuyor.

Yoldaşımı toprağa verirken gözyaşlarımın hürriyetini gasp ettim, ağlamamaya ve dik durmaya özen gösterdim. Çünkü mezarlıkta herkesin gözü benim üzerimdeydi. Kim bilir hakkımda ne düşünüyorlardı. Düşüncelerinin bu saatten sonra esbab-ı harbiyyesi olamaz. Fakat kalabalıktaki kımıldama, esneme beni çok mutlu etti.

Merhum yoldaşım, ne çocukluk arkadaşım ne de okul arkadaşımdı. İsmi Muhtar’dı. Bir gün gece yarısı Deniz Gezmiş rahmetli eve getirdi “Reis Muhtar sana emanet, iyi çocuktur, gerisi sana kalmış” dedi ve bırakıp gitti.

Bazı denemelerden geçtikten sonra bizden tam not aldı. Yoldaş Muhtar faşistlerle olan hemen tüm çatışmalarımızda yanımızdaydı ve gözü kara bir çocuktu.

Zaman ve insanlar bizleri sınayıp dururken, kurtarılmış bölgelerde ölümle aramızda bir perde varken yani yüz yüzeyken, yaşama direnmeye çalışırken, ömrümüzü de telef etmemeye özen gösterirken ve yılar sonra bile olsa onun ömrü ansızın tükeniverdi.

O zamandan kalanlar için söylüyorum ki; onu tanıyan iyi tanır, bilenler de iyi bilir de, ben yoldaşımın şahsında ve anısında bir insan kişiliği anlatmaya çalışacağım içimden geldiğince. Bizleri hakikatin ışığında biraz daha yakın, azıcık daha insan olduğumuzu hatırlatsın diye.

Gerçek bir dostunuzu yitirdiğinizde, o dostu sonsuzluğa uğurladığınızda, üzülmenin ötesinde onunla yaşadığınız günler geçer gözlerinizin önünden. Birebir konuşmalar, sarf ettiği kelimeler cümleler ve sonunda yüz hatları, siması en sonunda yine öldüğünü düşünürsünüz.

İnsanlar nerede ve nasıl yaşarda yaşasınlar, ömürlerini ne için harcarsa harcasınlar, başarılı olmuş ya da olmamış, sevmiş ya da sevmemiş olsun belleğimizde sadece o sima kalıyor.

Hani damıtmalar damla-damla oluyor ya. Bellek damıtısında bir damla ama yoğun bir damla yüreğinize iniyor, giriyor ve çıkmayı da düşünmüyor.

Yıllar süren bir ömürden süzülerek o kişiden size intikal eden, o yaşamdan kalan tek damla. Tam yüreğimizin ortasında çakılıp kalan, hiçbir şeyden anlamayan, etkilenmeyen, para, pul, mevki, şöhret ve o hissin esası insanlık erdemleri olmalı.

Şöyle izah etmeliyim. Ne Grand tuvalet giyinişi, ne taktığı sarı-kırmızı kravat, ne sessizliği, sükutu, şiirleri, makaleleri göçüp gider onunla beraber. Belki akılda bir tebessümü ve bir de o yoğun damıtılmış damla kalır. Muhtemelen gidenin özeti budur. Ansızın her şey uçar gider, bir siluet kalır belli belirsiz ve bir de o yoğun damıtma damla. Yani o derin his, anlatmak istediğim dostluk…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Etrafı Temaşa Edeceksin

Uzun yıllar önce Ankara’da genç bir gazeteciyim ve girip çıkmadığım yer yok. Haftalık tatilimin (Çarşamba) iki saatini, Gençlik Parkı Divan Lokantasında değerlendiriyordum. Bir defasında bir Kurmay Albay masa konuk oldu ve aynen şunları söyledi;

-Öcal Bey, edebiyatla ilgilenmeyi seviyorum. Sizin hazırladığınız sanat-kültür sayfanızı zevkle okuyorum. İfadeler çok güzel ve gördüğüm kadarıyla şık giyiniyorsunuz. Fakat rakıyı hızlı içiyorsunuz, bu doğru değil. Rakı yudum-yudum içilir, etraf temaşa edilir.

Konuğumu ve aynı zamanda okurumu uğurladım ama o güzel sözlerden de bir şey anlamadım. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, yağışlı bir havada, herkesin giremeyeceği loş bir sokakta bir kalabalık vardı. O zaman bizim de gözümüz zifiri karanlık olduğu için kalabalığa yaklaştım, yerde temiz giyimli biri yatıyordu. Sarhoş olduğu belliydi. En yakın arkadaşı aynen şunları söyledi; “Ulan y…şak! Bu kadar içecek ne vardı?”

Bu ifadeyi duyduğum anda sırtıma Rambo’nun kasaturası saplandı adeta. Demek ki o muhterem bana bunu söylemeye çalışmıştı. Herkes seni seyretmesin, gerekiyorsa sen herkesi seyret. O muhteremi rahmetle anıyorum.

Günün Sözü
Rakıyı İçemezsen O Seni İyi İçer!

Öcal’dan İnciler
Rakının Gerçek Adı, Bulut Renkli Lezzet

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here