Masallar Âleminde Gibi

0
71

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah yine erkenciyim. Elimi yüzüme dayayıp kayıp gidiyorum bu diyardan. Dolaşıyorum, derya deniz, rüzgârla el ele vermişim. Dalıyorum ağaçların içine, secde ediyor dallar, yapraklar, huşu içinde, Allah, Allah diyerek. Dolaşıyorum ruhumun  derinliklerinde, indikçe  iniyorum eriyinceye kadar bir hamur parçası gibi suda… Kendimi masalar âleminde algılıyorum. Kocaman uçsuz bucaksız  karanlık bir  gökyüzü, ay çoktan terk etmiş  gökyüzünü, yıldızlar her zamankinden parlak onların gözü ile bakıyorum karanlığa.

Sağımda solumda devasa seralar, hepsinin yüzlerce lambası ve o lambalar sihirli bir el deymiş gibi aniden yanmaya başladı. Nasıl bir ortam oldu görseniz inanamazsınız tam tamına  periler ülkesi gibi bir şey, her taraf ışıl, ışıl gerçek üstü düş gibi, o kadar güzel, o kadar gerçek dışı görünüyor ki her şeye ağlayasım geliyor ve biliyorum bu devasa, uzayıp giden seralarda dolaşan hayaletler var. Görür gibiyim bin bir tanesi eğilmiş  büyülü iksir döküyorlar toprağa “Ne işim var” diyorum bu büyülü düşler ülkesinde, gündüz çöl gece büyülü. Ne işim var bu seralar ülkesinde?

Ve bütün bu sitelerin ne işi var? Burası seraların ülkesi, yozluğu taşıyan insanların burada işi ne aslında? Kompleksleri, gürültüleri ve çokbilmiş önyargılı insanların burada işi ne?

Bu düşüncelerle seraların hayaletlerini korkuttuğumu sanıyorum ki aniden hepsi birden yok oldu ve kesif bir karanlığa büründü etraf. “İnsan işte” dedim “aynen böyle bürünür karanlığa fişini çekersin hayatın saniyelik iş ve karışırsın karanlığa! Düşler âleminden aniden karanlıklar âlemine dönmenin bir nedeni vardır kuşkusuz. Ama onu içimde saklıyorum karanlığa dökülüyor yaşlarım gözlerimden. Ve aniden bir serinlik algılıyorum ardından bir ürperti  dolaşıyor sırtımda…

Yine yalnızım ve yalnızlık hiç bu kadar kalabalık gelmemişti bana. Ve insan hiç bu kadar uzak değildi bana. Kafamda bir ışık yanıyor ve insan diyorum neden hep insan? Oysa burada danalar doğum yaptı yavru danalar ve civcivler sardı etrafı minik serçelerde yumurtadan çıktı topluca uçuş denemeleri yapıyorlar o kadar masumlar ki. Ama insan! Ah insan bazen en vahşi hayvandan daha vahşi olabilen insan…

İnsan

Merhaba sana güzel insan

Hiç kimse sana söyledi mi?

Ne kadar özel bir insan olduğunu

Etrafına yaydığın ışığı

Bir yıldızın ışığı kadar

Hiç kimse sana söyledi mi?

Diğerlerinin hisleri için

ne kadar önemli olduğunu

dışarıda biri gülümsüyor.

aşk için o kadar gerçek olan

Hiç kimse sana söyledi mi?

çoğu zaman onlar üzgünken,

senin e-mailin onları biraz olsun güldürürdü

ve onları memnun ederdi.

bir şeyler göndermek için harcadığın zaman için

Ve bulduğun şeyleri paylaşmak…

teşekkür etmeye kelime yoktur

ama birisi senin iyi olduğunu bilir

Hiç kimse sana söyledi mi?

Seni ne kadar sevdiklerini?

neyse benim en sevgili arkadaşım

bugün sana şunu söylüyorum ki

umarım bu e-maili geri alırım

inanıyorum ki arkadaşsız geçen zamanlarda kaçırdığın şeyler çok fazladır…

Arkadaşı ve tanıdığı birbirine karıştırmayın. Aralarında bir fark vardır. Çünkü ben seni önemserim, bu ulusal önemseme haftası…

Ve bütün arkadaşlarınıza onları önemsediğinize dair mesajlar gönderin ve onların kendilerini iyi hissetmelerini sağlayın eğer size cevap yazarlarsa bu onların da sizi önemsediği anlamına gelir. Ve şimdilik sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım diyorum. Yase

& & & & &

Bu Arkadaşlığın Elidir!!

Bir lise öğretmeni günün birinde derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: “Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?”

Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. “O zaman” der öğretmen. “Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin.” Öğrenciler bunu da yaparlar. “Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!”

Öğrenciler, bu işten pek birşey anlamamışlardır. Ama, ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: “Şimdi, bugüne dek affetmeyi istemediğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.”

Bazı öğrenciler torbalarına üçer–beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine “Peki şimdi ne olacak?” der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: “Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde.. hep yanınızda olacaklar.”

Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikâyete başlarlar: “Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.” “Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf gözlerle bakıyorlar bana artık.” “Hem sıkıldık, hem yorulduk…”

Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: “Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkûm ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, hâlbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir…

Günün Şiiri

Unutulmuş Bir Yaz İçin

anımsa bizim unutulmuş bir yazımız vardı

kıyısından çocukların dokunarak geçtiği

yaz kirli denizlerin körfezine çekildi

biten o yaz mıydı düşün istersen

bir taşra melankolisine kaptır kendini

-şimdi anımsanması gereken birşeyler vardır

bir çığlık kadar sessizlik de anımsanır

hoyrat sevinçlerle sularında yüzülen

olağan duygularla yüreği örten

bir aştan geriye suskunluk kalır-

yazdan ne kaldı sana yazdan ne kaldı

birkaç dize ölü ozanların gezindiği

kimsesiz romanlara sığınan yürek ağrısı

denizle aranızda ortak dil gibi

usulca çoğalan yaz kederleri

-her zaman paylaşılan duygular vardır

yeri gelince ölümler de paylaşılır

bölüşmek bir ölümü dostluğu ve şiiri

benzemez beyaz evlerden mavi sulara

aynı pencereden iki yabancı gibi bakmaya-

yaz bitti mi diye sorma yaz çoktan bitti

yedeğinde karartılmış sevgiler taşıyarak

nasıl özlendiğine tutkunlar gibi şaşarak

korkarak geldiği yollardan geri dönmeye

sıradan geçen bir yazın yanına gitti

-bir aşkta sıradan yazlara da yer vardır

sıradan bir aşkın sözlüğü gittikçe daralır

artık ne fısıltı gibi ilk ürpertiler

ne gece yarısının büyülü güzelliği

ayrılıklar gelir kapımıza dayanır-

incelik gibi bu şiiri bıraktı yaz giderayak

bir ozan olsam bana sorulmaz derdim

sorulsa da o yazdan inceliğin hesabı

yazık ödenmemiş bir borç gibi karşımda

uçucu bir yazdan kalanların toplamı

-de ki o umutsuz duruşunun ardında

kendinden bile sakladığı yaraları

gün gelir onulmaz özlemler gibi

ıslıkla söylenen bir aşk türküsü olur

unutulmuş yazın kırgın yolcusu

sevdalı yüreğini kıyıya vurur.

Haydar ERGÜLEN

SİS

İki şehri var gecenin, biri gözümde

tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur

gibi çöken siste, bana bu uykusuz

şehri niye bıraktın, göze alamadığım

bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin,

gece değil istediğin hayli karanlık

bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak

hevesindesin! Gözlerini anlıyorum henüz

bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;

gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız

göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır,

ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,

öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak,

sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak

şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim :

Biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz,

biri sis içinde kirpiklerine kadar açık,

bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum

konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,

gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde

Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa, şiir niye?

Haydar ERGÜLEN

Günün Fıkrası

Bektaşi Ve Hırka

“Sizin hırkalarınızın yenleri neden bu kadar geniş olur?” Mevlevi açıklamış: “Başkalarında gördüğümüz kusurları örtmek için.” O da sormuş: “Ya sizin hırkalarınızın yenleri niye bu kadar dar olur?” Bektaşi açıklamış: “Biz hiç kimsede kusur görmeyiz ki…”

Günün Sözü

İnsanlar tecrübeleri oranında değil tecrübelerinden aldıkları dersler oranında olgundurlar.
Bernard SHAW

İnsan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye erişemez.
Albert EINSTEIN

Olgun insan yapabileceğini söyleyen ve söylediğini yapan insandır.
Konfüçyüs

İnsanların yapabileceği en büyük fenalık kendisine olan güvenini kaybetmesidir.
Richard BERNEDİCİ

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here