Konumuz Yine Tozdan Dumandan…

0
56

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Kaç zamandır günlük güneşlik olan hava bu sabah kime kızdıysa suratını astı. Esiyor ıslık çalarak rüzgâr. Belki yağmur müjdecisi? Dilerim öyle olsun. Çünkü kendimi kurak bir toprak parçası gibi hissetmeye başladım bile. Üstelik bu toz dumandan nevrimiz döndü, yağmur gelsin istiyorum ama şimdi sokağımızda kazı yapıyor işçiler yeniden. Borular döşüyorlar, kum ve toprak yığınları küme, küme duruyor sokağın kenarında. Şimdi yağmur yağsa, işler duracak, etraf çamur deryasına dönecek. Yağmur yağmasa tozdan boğulacağız. Valla sabır dilenmekten ve tozdan korunmaktan başka yapabileceğimiz bir şey yok gibi görünüyor. Birde tabi hemen yukarı çıkıp genç anne adayı sevgili nazlı niyazlı nar ağacımı rüzgârın şiddetinden korumak için içeri aldım. İncecik dalında “nar bebeği” büyüyor gün be gün. Ve o zarif dalın şöyle dediğini duyar gibi oluyorum şiirdeki gibi. Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna “tenimde işler yara gibisin korkarım rüzgârlar sana zarar vermesin.”

Ve bu niyazdan sonra en kuytu köşeye çekiyorum kocaman saksıyı. Ve belime hiç zarar vermeden… Çünkü artık nasıl ağırlık çekebileceğimi öğrendim. Ağırlığı belimle değil bacaklarımla ve kaslarımın gücü ile çekiyorum. Tabi bunun içinde önce kasları gevşetip onları güçlendirmek gerekiyor ki bu da düzenli yürüyüşler, dengeli beslenme “şunun kökü bunun sapı” demeden Allah’ın verdiği bütün nimetlerden eşit ve yeteri kadar alarak yapılan beslenmeden söz ediyorum tabi. Ve eğer meditasyona eğiliminiz varsa işler tamdır. Meditasyon “derin düşünme” müthiş bir şey. Kendinizi yenilenmiş, aklanmış, paklanmış algılarsınız. En çok siz sevgili okuyucularım bilirsiniz eski yazılarımdan, ne kadar mıymıydım? Her mevsim dönüşünde alerjiden serseme dönerdim. Biraz terlesem ince hastalığa tutulmuş gibi öksürürdüm. Dünyanın en büyük orkestrası gelir ciğerlerime yerleşir her gece ve dinleme zamanı en üst perdeden dünya klasiklerini çalardı onları severdim aslında ve kıyamazdım onlara ama iflas eşiğine getirirlerdi bedenimi. Kendimle dalga geçerdim ama canımda sıkılmaz değildi yani.

Ama ne zamanki meditasyona –derin düşünme- başladım. Aslında kendimi bildiğimden beri meditasyondayım ya ancak şimdi  biraz daha ağırlık verdim o kadar ve değişti dünyam şimdi yaşam tarzım oldu. Ve hayatımdan çıkardığım hiçbir şey yok, aksine hayatıma eklediğim çok şey oldu. Hala bazen “kötüyüm ben kötüyüm”ü yaşarım. Ve kesinlikle melek falan olmadım ve sabır konusunda Hz Eyüp gibi de hiç değilim. Olmak istediğim halde.

Ve toprakla uğraşmak başka bir güzellik. Yani ağaçlarımı aldığımdan beride değiştim sanki üç tane bebek almışım gibi algılıyorum kendimi. Hepsiyle birlikte kocaman bir dünyam var şimdi. Ve dışarıdaki dünyadan uzak değilim hiç.

Şimdi tozdan yanıyor dudaklarım ve ağzımda toz kokusu var. Bütün pencere ve kapılar hatta perdelerde kapalı, buna rağmen toz her milimetresinde çalıştığım mekanın. Başka  zaman olsa hasta olurdum bu tozdan ama şimdi daha güçlüyüm. Ve yine eskiden olsa ve bu “eskiden” sözcüğünü çok seviyorum o nar ağacını içeri çekmek bir yana, azıcık eğilsem orada kalırdım.

Ve sevgili okuyucularım sevgili arkadaşımız Öner Çetinkaya geçenlerde bir mesaj bırakmış “Çılgın değil akıllı projeler” adlı yazıma, bu sabah fark etim. Gerçekten çok zarifsiniz çok teşekkür ederim uyarılarınız ve de tabi önerileriniz için sevgili Öner Bey. Sanırım eski yazılarımı kaçırmışsınız. Bende en az sizin kadar tarihi Şükrü Kanatlı kışlasının hemen yanına yapılacak olan (ki  kıpırtılar var sanki  perdelerin ardından) Hilton oteli inşaatına  karşıyım ve karşı olduğumu her fırsatta yazdım. Ve hala karşıyım. Ve İskenderun’da aslında buna gerek olduğunu da sanmıyorum. Yani sizinde dediğiniz gibi çok yer bulunabilir bu inşaat için. Kardeşimle konuşmuştuk hatta bir ara, “Burada bir Hilton oteli olursa doğrusu İskenderun’da yaşamak istemem artık” diye. O kadar ki fikir bizden uzak. Biliyorum defalarca mahkemelere verildi, mahkemeler kazanıldı, çalışmalar başlatılmadı. Ancak her şeye rağmen vazgeçilmedi bu projeden. Ve o otel oraya yapılacak eninde sonunda gibi görünüyor. Ancak dilerim ki bazı kapılar olsun, anahtarı para olmasın. Ve başkan bu işe olumlu bakıyorsa bence iyi yapmıyor.

Ve gelelim su, doğal gaz ve elektrik çalışmalarına… Belediyenin ve bizim gazetenin önündeki  karmakarışık bir sürü tel dolanmış hımbıl eski  elektrik direkleri artık sökülecekleri günü bekliyorlar çünkü dün yeni bir direk kuruldu ince uzun zarif  ucunda bir sokak  lambası. Hadi hayırlı olsun. Bu  işlemler  tabi ki uzun sürdü tabi ki bazı nedenlerden ötürü çalışmalar ertelendi sonra yeniden başlatıldı ve tabi ki bazı yanışlıklar yapılmış olabilir bu konu benim uzmanlık konum değil. Ancak bakkalda, çarşıda, pazarda, evde hatunlardan tutunda çocuklara kadar herkes “Yanlış yapıldı her taraf  birden kazılmamalıydı” diye söyleniyor duyuyorum. Bronşit olanlar, astım krizine girenler, alerji olanlar, boğaz enfeksiyonu geçirenler  bu yollar sayesinde  hastalık kazandık diyenlerde var. Hepsine de hak veriyorum.

Ve olabilir diyorum ancak bir şey daha söylüyorum yanlışta olsa artık bu işe girildi dönüşü yok. Şimdi hep birlikte yanlışa rağmen çalışanlara yardımcı olmak vazifemiz değil mi? Ve aslında ilk vazifemiz başkalarına kızarak kendimizi cezalandırmamak olmalı. Yani kesinlikle yürümek zorunda isek bir yere gitmek için o tozlu sokaklarda ağzımızı kapatalım. Eleştirmek ya da ah vahlamak için bile ağzımızı açmayalım aksi takdirde içimiz toz duman dolar.

Ve sanıyorum enfeksiyonlar bu yüzden oluyor. Ve çalışmalar varken sokakta kaldırım kenarında durup izlemek üstelik sigara içerek sanki bir şey yokmuş gibi yine hastalıklara yıldızlı davetiyedir. Bendenizde sokaklardayım çoğu zaman işim için. Ama başım önde elim ağzımda bir mendille kapalı ve adımlarım hızlı, hızlı. Buna rağmen rahatsızlık duyuyorum hem de herkes kadar hatta daha çok  ama ne yapabilirim zorunluysam çıkmaya, çıkacağım tabi. Ve yine o sorumsuz bazı sürücülerden dem vuracağım. Sokakları yağ bal dökülmüş babalarının sanan o hızlı sürücülerden. Onlarda dikkat etseler… Ve hepimiz birlikte dikkat etsek bu kadar sıkıntı çekmezdik diye düşünüyorum. Evet belki hata var söyleyenlerin sözü bu ben bilmiyorum ama artık oldu ve bu hatayı hep birlikte yüklenmek zorundayız. Çok zorunlu değilsek sokağa çıkmayalım. Görüyorum manavda bazı  meyveleri silerek tadına bakanlar var. Bunu da yapmayalım, çocuklarımıza da yapmamalarını öğütleyelim. Yere bir şey atmamayı da tabi. Ve en önemlisi eve gelir gelmez hiç bir şeye dokunmadan duş almayı alışkanlık yapalım özellikle bu günlerde.

Valla bu yol hikayeleri yaşanırken çok şeyler öğrendik ve gördük. Önceden görmediğimiz ve bendeniz, en çok her şeyi nasıl bu kadar çok biliyor bu insanlar her konuda fikirleri var diye düşündüm ve kendimi çok aptal hissettim.

Ve sevgili Öner bey ilginiz için çok teşekkür ediyorum. İnanın tek taraflı değil hiçbir düşüncem ve haksızlıkları, yanlışları gördüm mü  kendim yapmış olsam da yazarım. Valla yazmaya devam edersem daha uzar bu yazı ama burada keseyim en iyisi ve sağlıkla sevgiyle ve hep birlikte her zaman el ele  kalalım  sevgili okuyucularım. Yase

Palmiyelerimiz…

Ve palmiyeleri de yazmam gerek aslında şimdi, hurma ağaçlarını da. En sevdiğim ağaç hurma ağacı çocukluğumuz da her evin bahçesinde bir hurma ağacı vardı. Kırmızı, kırmızı hurmalar “oh” tadı hala damağımda. O ağaçlar yirmi yılda yetişiyor. Bir ömür. Hadi o zaman çabuk sahilin o temizlenmiş alanlarına hurma ağaçları dikmeye başlayalım. Ve  sahil şehirlerinin sembolü olan palmiyeleri… Turunç ağaçlarını… Ve o zavallı kavak ağaçları hani yol kenarında olan, çok kavruk ve mutsuzlar, aslında sevmemişler yerlerini onların yerine turunç ağaçları ekilse onlarda mutlu olacakları yere ekilse daha iyi olmaz mı? Olur elbette ama hurma ağaçları için geç kalmayalım palmiyeleri de ekelim ki eskisi gibi olsun sevgili İskenderun’umuz.

& & & & &

Not: Ve Sinemalarımız…

Eve döndük ya her şeyin üzerine birde baktık ki sinemalar kapatmış. Kocaman bir şehirde sinema olmaz mı valla çıldıracağım. Avm’ler de var yalnızca ve avm’lere mecbur olmak var mı bu İskenderun’un kaderinde. Soruyorum bütün İskenderunlulara.

Avm’lere karşı olan biri olarak orda sinemaya gitmeyi  reddediyorum. Ve lütfen sinemalarımıza sahip çıkalım yeniden  açılsınlar diye çalışalım diyorum. Bu havada gidilecek en doğru yer sinema olurdu tozdan dumandan uzak güzel bir film izlemek!! Çelişkiye bakın. Hilton oteli yapılacak  şehirde  sinema yok. Normal insanların gidebileceği…

Günün Şiiri

Orda Bir Köy Var Uzakta

Orda bir köy var, uzakta,

O köy bizim köyümüzdür.

Gezmesek de, tozmasak da

O köy bizim köyümüzdür.

Orda bir ev var, uzakta,

O ev bizim evimizdir.

Yatmasak da, kalkmasak da

O ev bizim evimizdir.

Orda bir ses var, uzakta,

O ses bizim sesimizdir.

Duymasak da, tınmasak da

O ses bizim sesimizdir.

Orda bir dağ var, uzakta,

O dağ bizim dağımızdır.

İnmesek de, çıkmasak da

O dağ bizim dağımızdır.

Orda bir yol var, uzakta,

O yol bizim yolumuzdur.

Dönmesek de, varmasak da

O yol bizim yolumuzdur.

Ahmet Kutsi TECER

Günün Sözü

Her şeyi düşünmek, çoğun her şeyi düzene sokmak demektir.

Bernard SHAW

İnsanların bazen neye güldüklerini anlamak güçtür.

DOSTOYEVSKİ

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here