İstanbul Sözleşmesi

0
64

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Korona hanımın marifetlerinden en büyüğü yaşam şeklimizi değiştirmesi… Ve bizler bu yeni düzene alışmakta zorlandığımız için bütün evlerden kavga gürültü sesleri eksilmiyor. Hava sıcak, klimalar bu sıcağı arttırıyor. Klimasız ya da klima çalıştırmak istemeyenlerin evlerin pencereleri kapıları ardına dek açık… Ve ömrümüzde olmadığımız kadar komşularımızla iç içe yaşar olduk. Mutfaklarda pişen yemeklerin kokusundan tutunda kavga gürültüye, çocukların çığlıklarına kadar hep birlikteyiz maşallah kimse sesini esirgemiyor. Eskiden aman sesim duyulmasın telaşı ortadan kalktı en aklı başında, halim selim sandığımız insanların bile kulağı tırmalayan çığlıklarını duyar olduk. İşte böylesi bir cesaret geldi valla üstümüze özgürlük gibi? Ya da gerçek yüzümüz gibi? Garip ama gerçek, yoksa bunca sesi nasıl çıkarabilirdik, birbirimize bu denli kaba olabilirdik.

Korona hanımın marifetleri bitmiyor. Onun yüzünden nerdeyse birbirimize düşman kesildik, ayrılanlar, evden kaçanlar, tepki babında maskesiz dolaşanlar, hıncını karısından, kardeşinden çıkarılanların sayısı hızla arttı. Kadın cinayetleri, çocuk kaçırma hikâyeleri hiç olmadığı kadar arttı. Lügatimiz değişti canımlı cicimli konuşmalar geri zekâlı, aptala döndü, intihara yelteneler bile var. Azıcık hapşırınca korona mı oldum diye kafayı yiyenleri saymıyorum bile. Ve bütün bunlar yetmiyormuş gibi seyyar satıcıların, eskicilerin gürültüsü, sinirlerimizi sormayın artık durumları. Belki koronadan ölmeyeceğiz ama ölümü bir şekilde özleyeceğiz gibi görünüyor ve bunun nedeni işte o tepki-mepki diyerek maskesiz dolaşanlar, sosyal mesafeye aldırmayanlar ve onların bu vurdumduymazlığı, bencilliği… Okulların açılmamasının, 65 yaş üstüne uygulanan cezanın nedeni evet ceza ve insanlık haklarının ihlali ve bunun nedeni o düşüncesizler… Bunun vebalini nasıl ödeyecekler bakalım… Oysa böyle olmasaydı, hastalık çoktan tasını tarağını alıp giderdi geldiği yere. Ama biz bu kafayla daha çok birbirimizi kemireceğiz, ruh sağlığımızı yitireceğiz, paranoyak olup çıkacağız. Yoksulluklar ve sıcaklar ve hızla değişen gündemle aha korona gel ve canımı al diye yalvaracağız gibi görünüyor valla.

Bu kötü tabloydu her kötünün iyi tarafı da var ya işte iyi tarafını şu anda bulamıyorum… Maskeler diyeceğim zaten bin bir yüzlü olduğumuz için gerçek yüzümüz onların sayesinde en azından sokakta gizleniyor.

Ve bazıları gerçekten koronadan aklımızı yitirdiğimizi sanıp bize İstanbul sözleşmesinin iptali gibi acayip ötesi bir şeyler dayatmaya çalışıyor. Aslında kadın, erkek, çoluk çocuk ayrımcılığını normalleştirmek ki tabi ki hepsi birbirinden ayrıdır ama haklar… İşte o haklar erkek egemenliğinde olacak… Kayıtsız şartsız. Peki nedir bu iptal edilmek istenen İstanbul Sözleşmesi?

İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşmedir. Sözleşme 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığı için ‘İstanbul Sözleşmesi’ ismiyle anılıyor.   Yani bakın İstanbul’da imzalanıyor…

11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi (kısa adıyla İstanbul Sözleşmesi), 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giriyor.

Özel olarak kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti hedef alan ilk Avrupa sözleşmesi olma niteliğini taşıyan Sözleşme, bugüne kadar Türkiye dahil Avrupa Konseyi üyesi 20 ülke tarafından onaylanmış.

Türkiye, Sözleşme’yi imzaya açıldığı 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalamış, 14 Mart 2012 tarihinde ise onaylamış da şimdi ne oldu? Neden gündemimiz bu oldu? Neden tartışıyoruz? Demek bütün Avrupa’da kadına, çocuğa özelikle kız çocuklarına, eşlerine, kız kardeşlerine şiddet uygulayan erkeler varmış ve kadınları, çocukları, kızları koruma altına almak gerekmiş ve bu anlaşma ile en azında hukuk karşısında korunmuşuz. Ve bu anlaşma İstanbul’da imzalanmış… Peki şimdi kadınlarımız özgürleşti, öldürülmüyor, infaz edilmiyor, kızlarımız on ikisinde gelin edilmiyor, kaçırılmıyor, seks işçisi olmuyor, her şey gülük gülistanlık mı oldu ki, biz bu anlaşmayı tartışıyoruz? Ki keşke öyle olsaydı bu ve buna benzer anlaşmalar hayatımızda olmasaydı. Ama bazılarının işine gelmiyor belli ki… Kadınlar ve erkekler arasında hukuki ve fiili eşitlik. Onlar güç bende diyor ama güç hakkını arayanda ve bunun için çalışanındır unutmamak lazımdır hak verilmez alınır…

Ve sevgili okuyucularım şimdilik, sağlıkla, sevgiyle kalalım maskelerimize ve güvenli mesafeye uyalım.  Ve şimdilik hoşça kalalım. Yase

Günün Şiiri

Çocuksun Sen

1

Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen

Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu

Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen

Kum taneleri var ya onlardan birindeyim

Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor

Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte

 

Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

 

Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun

Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı

Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman

Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum

Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup

Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için

Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar

Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa

Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun

Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların

Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar

Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa

Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit

Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse

Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman

Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık

Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık

Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada

Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak

Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin

Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen

 

Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun

Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada

Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.

Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil

 

2

Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm

Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ

Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı

Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle

Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar

Dursam ölürüm paramparça olur dünya

 

Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm

 

Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir

Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna

Tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için

Gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak

(Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu

Unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)

Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor

Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri

Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda

Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum

Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım

Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte

 

Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan

 

Bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer

Okyanus diyelim istersen ya da sen söyle

Batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum

Upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken

Gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde

Ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su

 

Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç

Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı

(Soluğunun elma kokması bundandı belki)

Bir elma kokusuna tutundum düşerken

Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı

Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle

 

Çocuksun sen, çocuğumsun

Ahmet TELLİ

Günün Fıkrası

İlkel bir kabile devletinde, milli eğitimi ele geçiren mum yüzlü bir bakan buyurmuş: “Üzerinde resmim olan pul bastırdım, bakanlığın bütün mektuplarında bu pullar kullanılacak.” Bir süre sonra görülmüş ki, pullar zarfa bir türlü yapışmıyor. Bakan küplere binmiş ve yetkiliyi çağırıp sormuş; “Üstünde resmim olan pullar yapışmıyor, arkalarına zamk sürmediniz mi?” “Sürdük efendim” demiş yetkili ve eklemiş; “Yapışmamasının nedeni, herkesin pulun ön yüzüne tükürmesi…..”

& & & & &

Genç bir çocuk heyecanla annesine gelir ve aşık olduğunu, evlenmek istediğini ve annesini tanıştırmak istediğini söyler. Ama sadece eğlence olsun diye eve 3 kız getireceğini ve annesinin evleneceği kızı tahmin etmesini ister. Ertesi gün 3 güzel kızla eve gelir. Otururlar bir süre sohbet ederler. Bir süre sonra çocuk heyecanla annesine sorar tahmin ettin mi diye. Anne duraksamadan cevap verir: “Ortadaki kızıl saçlı” Oğlan hayretle annesine sorar: “İnanılmaz, nasıl bildin?” Anne cevap verir: “Ondan hoşlanmadım.”

Günün Sözü

Aşkın tersi nefret değil, ilgisizlik. Sanatın tersi çirkinlik değil, ilgisizlik. İnancın tersi sapkınlık değil, ilgisizlik. Ve hayatın tersi ölüm değil, kayıtsızlıktır.
Elie Wiesel

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here