Bakara süresi- 47 “Ey İsrailoğulları size ihsan ettiğim nimetimi ve bir zamanlar sizi alemlere üstün kılışımı hatırlayın.”
Bakara -48 “Ve öyle bir günden sakının ki, kimse kimsenin namına bir şey ödeyemez. Kimseden aracılık kabul edilmez kimseden fidye de alınmaz ve onlar kurtarılacakta değiller.”
Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Rahmet ve mağfiret ayı on bir ayın sultanı Ramazan ayı bugün başlıyor. İslam alemi emperyalistlerin iğrenç, insanlık dışı politikalarından dolayı kan ve gözyaşı ile bu rahmetin tavan yapması gereken aya kan ve gözyaşıyla giriyor. Dün kara bir gündü insanlık için tarihe kara bir gün olarak girdi. Çünkü İsrail yine Filistin’i vurdu yine orantısız güç kullandı, yine yüzlerce çoluk çocuk şehit, yüzlerce yaralı var.
Peki, ama her defasında İslam kanı akıtmaktan çekinmeyen İsrail’in aklına hiç gelmez mi geçmişi unuttu mu, eski Mısır’da Firavun’un elinden çektiklerini sonra Hitler’in dünyada eşi benzeri olmayan bir şekilde onları yok etmek için uğraşmasını? Yoksa unutmadığı için mi ona vaat edilen her şeyi elinin bir hareketi ile geri çevirip intikam almak mı ister? Oysa kutsal kitap onu uyarmış. Bakara -48 “Ve öyle bir günden sakının ki, kimse kimsenin namına bir şey ödeyemez. Kimseden aracılık kabul edilmez kimseden fidye de alınmaz ve onlar kurtarılacakta değiller.”
Bugün onun arkasında, yanında duran emperyalist bin yüzlü Amerika’nın ona yardımı olmayacak hesap gününde. Ama onların derdi bu değil zaten peki dertleri ne?
Tabi ki üç din tarafından kutsal sayılan Kudüs.
Kudüs’ün batısı Müslümanlar, Hıristiyan ve Yahudilerin en kutsal mekânları (ne güzel işte üç din ortaklaşa kullansınlar kardeşim neden yapmıyorlar ya da yaptıramıyorlar?) Kudüs’ün batısı 1948’de İsrail tarafından ele geçirilmiş.
Filistinlilerin çoğunlukta olduğu Doğu Kudüs de 1967’den beri İsrail işgalinde bulunuyor.
Aslında İsrail’in Kudüs üzerindeki egemenliği uluslararası toplum tarafından tanınmıyor ve 1993 İsrail-Filistin barış anlaşmasına göre, Kudüs’ün nihai statüsünün barış görüşmelerinin ileriki aşamalarında görüşülmesi gerekiyor.
İsrail 1967’deki işgalinden bu yana Doğu Kudüs’te binlerce Yahudi’nin oturduğu on kadar yerleşim yeri olduğunu ilan etti. Bu yerleşimler uluslararası hukuka göre yasa dışı. Yani aslında İsrail hak ihlali yapıyordu.
Ve dün patlayan insanlık dışı olayların nedenlerine gelince… Daha önce bazı ülkelerin Kudüs’te büyükelçilikleri bulunuyordu, ancak BM kararlarına karşın İsrail’in 1980’de çıkarttığı bir yasayla Doğu Kudüs üzerinde hak iddia etmesi üzerine birçoğu büyükelçiliklerini taşımıştı
Ama ABD Başkanı Trump’ın Amerika büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı alması ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmesi. Bu karar İsrail tarafından 1967 savaşında işgal edilen Doğu Kudüs’ü gelecekteki devletlerinin başkenti olarak kabul eden Filistinlileri çileden çıkardı doğal olarak… Ve Filistinlilerin ayaklanmasına neden oldu… İsrail de ‘Sınırlarımı koruyorum’ savunması ile çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı demeden Filistinlileri dronlarla, füzelerle keskin nişancılarla vurdu.
Filistin kana bulandı dumana, öfkeye, kine, nefrete bulandı.
Ve bütün bunlar olurken büyükelçilik törenle kokteyllerle açıldı. Bir tarafta kan, revan, acı, öfke, kin bir tarafta neşe, kutlama işte insanlığın geldiği son nokta bu…
Ve biz bu hava ile Ramazan ayına girdik. Beddua yok ama bütün insanlığın ahı İsrail ve ABD’nin üzerinde olacak hiç kuşkusuz.
Ve sevgili okuyucularım içimiz kan ağlıyor şimdilik sağlıkla sevgiyle kalalım hep birlikte bütün kötülüklere ayrım gayrıma inat. Yase
& & & & &
5 Yaşındaki Bir Çocuğun Gözüyle Ramazan
Bugün evde bir acayiplik var. Herkes sessizce işine okuluna gidiyor. Annem “Zeynep hadi sana kahvaltı hazırlayalım” dedi. Kimse yemek yemiyor, su içmiyor. Ablam bile!
Önce diyet yaptıklarını sanmıştım. İzledim hepsini. Akşama doğru hepsi sessizleşiyor. Sofrayı hazırlayıp ezanı bekliyorlar. Onları böyle seyretmek, öyle hoş ki… Başka zaman, susmak bilmeyen ablamın bu hali içten içe güldürüyor beni. Ama gülmeye cesaretim yok.
Niye böyle yapıyorlar? Ablama sordum, “büyüyünce anlarsın” dedi. Zaten başka ne der ki… Anneme sordum, Ramazan dedi. Babama sordum, Oruç dedi.
Bu Ramazan ve Oruç isimli iki kişi, bizimkilere yeme-içme yasağı koymuş demek. Arkadaşım Fatma’ya sordum. Onun ailesi de gündüzleri yemek yemiyor su içmiyormuş.
Kaşık çatal sesleri, konuşmalar duydum. Uyandım. Babama haber vermeye koştum, yatağında yok! Çaresiz, huysuz ablamın odasına koştum. O da yok! Korkmadım, “ben bu hırsızların hakkından gelirim” dedim. Aldım elime paspasın sapını, aniden açtım mutfak kapısını. Sopamı havaya kaldırdım öylece kaldım oracıkta. Bizimkiler yemek yiyorlar! Vay uyanıklar. Gündüz Oruç ile Ramazan’dan korkup gece yiyorlar. Bir de üstüme gülüyorlar… Korkaklar.
Önceleri, Oruç ile Ramazan’ı bulup şikâyet etmeyi düşündüm. Fakat ablamın yemek yemedikçe pamuk gibi yumuşadığını fark ettim. Babam ile Annem de artık tartışmıyorlar. O zaman devam. Belli ki Oruç ve Ramazan iyi kalpli iki amca…
Her gün bize beyaz başörtülü teyzeler geliyor. Oturup birlikte Kur’an okuyorlar. Her zaman ki gibi mobilyadan, gelinden, kaynanadan, konuşmuyorlar. Ellerini açıp herkese dua ediyorlar. Sevim teyze de başını örtmüş. Çok da yakışmış.
Her şey aynen devam ediyor. Televizyonlar bile uslu uslu konuşuyor. Hepsi akşam ezan okuyor. İftar iftar deyip bütün şehir birden yemeğe başlıyor. Ne hoş.
Oruç’u merak ediyorum. Geçen gün Ayşe teyzem annemle konuşuyorlardı. Şöyle şöyle yaparsam Oruç bozulur mu? Yok, böyle olursa Oruç kaçar mı? Demek ki Oruç, çok duygulu birisi. İnsanlar kötü bir şey yapınca bozuluyor. Kötülüğü gördüğü yerden kaçıyor. Oruç’u ve Ramazan’ı artık iyice merak ediyorum. Onlarla tanışmaya can atıyorum.
Bu günlerde herkes Kadir gecesinden bahsediyor şimdiye kadar, gecesi olan bir adam göremedim. Bu Kadir de kim? Bin aydan hayırlı gecesi varmış. O gece uyumamak, namaz kılmak, Kur’an okumak önemliymiş.
İftarı çok sevdim. Akşam yemek yemeye İftar diyorlar. Gece yemek yemenin adı da Sahur. İftar sonrası eğlenceler oluyor. Babam camilere götürüyor bizi. Herkes sokaklarda, camide, neşe içinde…
Merak içinde beklerken uyuyakaldım. Kadir, gecesiyle beraber gelmiş gitmiş. Ben göremedim. Anlayamıyorum. Bu yüzden ağabeyimi çok özlüyorum. Ablama soru sormaya kalksam, bana doya doya gülüyor. Sonra da arkadaşlarına anlatıyor, birlikte gülüyorlar. Sinir oluyorum. Abim uzak bir şehirde üniversitede okuyor. “Abim ne zaman geliyor?” diye anneme soruyorum. “Bayram gelsin, o da gelecek” diyor. Oruç, Ramazan, gece gelen Kadir’den sonra şimdi de Bayram!..
Soramıyorum “Bayram kim?” diye. Neden o gelmeden abim gelemiyor? Belki de ağabeyimin arkadaşıdır. Çok özledim abimi. Bayram’ı da alsın gelsin tanışalım.
O kadar erkek isminden sonra bugün nihayet bir hanım ismi duyabildim. Arife diyemiyorlar mı ne? Arefe diyorlar. Niye Arefe? “Arife” olması gerekmiyor mu? Yengemin adı gibi yani… “Arefe geliyor, daha temizliği bitirmedik” diyor annem. İyice telaşlandılar. Bir Bayram diyorlar, bir Arefe, harıl harıl çalışıyorlar. Temizlik yapılıyor. Yemekler hazırlanıyor. Anneme “Bayram ne zaman gelecek?” dedim, “Arefe’den sonra” dedi. Demek ki Bayram ile Arefe evli değil. Akraba da değil. Kafam karma karışık. Salih abim bir gelse de her şeyi bana anlatsa.
Günün Şiiri
Anam
Dokuz ay koynunda gezdirdi beni
Ne cefalar çekti ne etti anam
Acı tatlı zahmetime katlandı
Uçurdu yuvadan yürüttü anam
Anaların hakkı kolay ödenmez
Analara ne yakışmaz ne denmez
Kan uykudan gece kalkar gücenmez
Emzirdi salladı uyuttu
Anam doğurdu beni Sivas ilinde
Sivralan Köyünde tarla yolunda
Azığı sırtında orak elinde
Taşlı tarlalarda avuttu anam
Ben yürürdüm anam bakar gülerdi
Huysuzluk edersem kalkar döverdi
Hemen kucaklayıp okşar severdi
Çirkin huylarımı soyuttu anam
Çocuğuydum anam bana ders verdi
Okumamı çalışmamı ön gördü
Milletine bağlı ol da dur derdi
Vatan sevgisini giyitti anam
Tükenmez borcum var anama benim
Onun varlığından oldu bedenim
Kimi köylü kızı kimisi hanım
Ta ezel tarihte kayıtlı anam
Veysel der kopar mı analar bağı
Analar doğurmuş ağayı beyi
İşte budur sözlerimin gerçeği
Okuttu öğretti büyüttü anam
Aşık Veysel
Günün Sözü
En insani davranış bir insanın utanılacak duruma düşmesini önlemektir.
Nietzche