İnsanın Dışında Olup İçine Giren Hiç Bir Şey Onu Kirletmez

0
113

İnsanın Dışında Olup İçine Giren Hiç Bir Şey Onu Kirletmez Fakat İnsandan Çıkan Şey, İşte İnsanı Kirleten Budur.

Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bu sabah? Şu an karşımda usta oturuyor iş elbiseleri ile elleri, yüzü, kıyafeti boya içinde ellerini hiç yıkama gereği bile duymadan çayın yanına koyduğum böreklerden iştahla yiyor. Biri olsaydı da resmimizi çekseydi ne kadar ilginç bir görüntü elde ederdi. Bir an “usta ellerini yıkamayacak mısın” demek üzereyken hemen yuttum sözcükleri. Yıkamadığına göre bir bildiği vardır diye düşündüm. Ve hemen aklıma İncil’den bir bölüm geldi. (bu günlerde dört büyük kitabı hafızlıyorum). Bir gün Farisiler ve Kudüs’ten gelmiş yazıcılar, Hz İsa’nın yanına toplandılar. Şakirtlerden bazılarının kirli yıkanmamış ellerle yemek yediklerini gördüler. Gerçekten  Farisiler  bütün Yahudiler gibi atalarının geleneklerine uyarak ellerini iyice yıkamadan yemek yemezler yine çarşıdan geldiklerinde su dökünmeden yemeğe oturmazlar, bunun gibi bağlı bulundukları bir sürü gelenekleri vardı. Bu yüzden Farisiler ve yazıcılar Hz. İsa’ya “neden senin şakirtlerin atalarının geleneklerine uymuyorlar ellerini yıkamadan yemek yiyorlar?” diye sordular.

İsa onlara şu cevabı verdi; “Ey iki yüzlüler beni dudaklarınızla över, kalbinizle inkar edersiniz, bana boşuna ibadet ederler çünkü öğrettikleri insan buyruklarıdır. Allah’ın buyruğunu bir yana bırakıp insanların geleneklerine uyarlar. Ve halkı yanına çağırır onlara “hepiniz beni dinleyin ve iyi anlayın” der. İNSANIN DIŞINDA OLUP İÇİNE GİREN HİÇ BİR ŞEY ONU KİRLETMEZ. FAKAT İNSANDAN ÇIKAN ŞEY, İŞTE İNSANI KİRLETEN BUDUR.

İsa eve dönüp şakirtleri ona bu bilmece gibi sözlerin ne anlama geldiğini sorarlar. “Sizde mi bu kadar anlayışsızsınız” der. “Dışarıdan gelen hiçbir şeyin onu kirletmeyeceğini bilmiyor musunuz? Çünkü onlar onun kalbine değil  karnına gider, sonrada çukura gider. İnsanı kirleten insandan çıkan şeylerdir. Çünkü içerden insanın kalbinden kötü düşünceler, ahlaksızlıklar, hırsızlık, tamah, kötülük, sefahat, kıskançlık, iftira, gurur çıkar. Bütün bu kötü şeyler içerden çıkar ve insanı kirletir.” Mt.15 10 20.

Ve sevgili okuyucularım bu bölümü okuduğumdan beri ki çocukluğumdan beri diyebilirim. O zamandan beri çok etkilenmişimdir ve yeri geldiğinde hemen aklıma düşer bu bölüm ve ne yazık ki bende dıştan temiz içten kirlileri çok gördüm. “Kör olsaydım da görmeseydim, sağır olsaydım da duymasaydım, dilim tutulsun da konuşmasaydım” diyecek kadar. Ve  her zaman da artık böyle dememek için bu gibi durumlarda kör, sağır, dilsiz olmaya çalıştım ve sanırım bunu da beceriyorum. İşte şu anda dizlerimde bilgisayarım, karşımda Rıza usta kirli ellerle böreği yuttu iştahla. Yanında peçetesi olduğu halde ve ben onu hiç ama hiç kınamıyorum, tabi tercihim ellerini yıkamasıydı fakat yıkama gereği duymadıysa da bu onun bileceği bir şey ve beni ilgilendiren içi ve içinin temizliğinden hiç kuşkum yok, bu kadar masum bir iştahla yemek yiyen insan kötü olamaz zaten.

Ve  her zaman arkadaşlarımla birlikte iken de yiyeceklere kırın mırın edenlere  hemen “içinize girene değil, içinizden çıkana bakın siz” diyorum anlıyorlar mı bilmiyorum fakat kardeşim bunu çok iyi anlıyor artık o kadar kafasına, kafasına vurdum ki  anlamamak olanaksız!! Şaka bir yana beni tutucu biri sanmayın sakın ama zaten olmadığımı bilirsiniz. Her konuda bilgi sahibi olmak çok önemli bence çünkü hatta  bazı sabahlar yere oturmak ya da  merdiven basamağına ayakları  yere vurarak avaz avaz bağırmak da önemli… “Nefret ediyorum her şeyden, hepinizden, benim burada işim ne, ben bu dünyanın insanı değilim, aptallar ya barbarlar ne biçim insanlarsınız” diye.

Aranızda bunu yapan var mı? Ben deniz “hık yapamıyorum.” Yapmak istiyorum ama  bir gün belki olur. Çünkü gerçekten  bazı sabahlar o kadar gürültü oluyor ki apartmanda içimden haykırmak geliyor. Sokak kapısını bir kapatıyorlar ki ölü olsa uyanır sesine. Minik çocuklar vızıldıyor babalarının ardından. Ve bir sürü abuk sabukluk. Gel de  kızma. Ama kızamıyorum ve yeminle kızmak hatta bağırmak istiyorum cazgır, cazgır ama ne gezer bende o yürek? Ve sevgili okuyucularım şimdilik hoşça kalın demek istiyorum sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde her zaman. Yase

Not: Bu yazı 2006 yılının Nisan ayında, tamda bugün yazılmış.

Ve Karacaoğlan şiir seven bütün okuyucularıma…

Elif

İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye

Elif’in uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif diye

Elif kaşlarını çatar
Gamzesi bağrıma batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar Elif Elif diye

Evlerinin önü çardak
Elif’in elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif diye

Karac(a)oğlan eğmelerin
Gönül sevmez değmelerin
İliklenmiş düğmelerin
Çözer Elif Elif diye

Bir Yiğit Gurbete Gitse

Bir yiğit gurbete gitse
Gör başına neler gelir
Merdin sılayı andıkça
Yaş, gözüne dolar gelir

Bağrıma basarım taşlar
Akıttım gözümden yaşlar
Yavrusun aldıran kuşlar
Yuvasına döner gelir

Kocadım çekemem nazı
Bağrıma dökemem közü
Yârin bana kötü sözü
Kara bağrım deler gelir

Evlerinin önü söğüt
Atalardan kalmış öğüt
Yârinden ayrılan yiğit
Sılasına döner gelir

Yaşa Karac’oğlan yaşa
Ben söylerim coşa coşa
İş düşünce garip başa
Düşünerek gider gelir
KARCAOĞLAN

Günün Şiiri

Bana Kara Diyen Dilber

Bana kara diyen dilber
Gözlerin kara değil mi
Yüzünü sevdiren gelin
Kaşların kara değil mi

Güzel, ben seni isterim
Seni koynumda beslerim
Yüzünü, güzel, göreyim
Zülüfün kara değil mi

Boyun uzun, belin ince
Yanakların olmuş gonca
Salıverirsin kolunca
Beliğin kara değil mi

Utanırım akar terim
Güzellikte yok benzerin
En sevgili makbul yerin
Saçların kara değil mi

Beni kara diye yerme
Mevlâ’m yaratmış, hor görme
Ala göze siyah sürme
Çekilir, kara değil mi

Hind’den, Yemen’den çekilir
İner Bağdad’a dökülür
Türlü taama ekilir
Biber de kara değil mi

Göllerde kuğular olur
Göğüs ak, kara benlidir
Mısır’da çok zengin vardır
Kölesi kara değil mi

Pınara konan kuğunun
Kanadı beyaz çoğunun
Çöldeki Arab beyinin
Çadırı kara değil mi

İller de konup göçerler
Lâle sünbülü biçerler
Ağalar, beyler içerler
Kahve de kara değil mi

Evlerinde sular akar
Güzelleri göze bakar
Hublar yanağına sokar
Sünbül de kara değil mi

Karac’oğlan der, inşallah
Görenler desin maşallah
Kara donlu Beytullah
Örtüsü kara değil mi

Bir Ayrılık Bir Yoksulluk

Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Karac’oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Bağlandı Yollarım, Kaldım Çaresiz

Bağlandı yollarım, kaldım çaresiz
Gayrı dünya bana aralandı, gel
Derildi dertlerim, artsız arasız
Üst üste dizildi, sıralandı gel

Yârı görse idim haftada, ayda
Sevip ayrılmaktan ne buldum fayda
Azrail göğsümde, canım hay hayda
Ciğerimin başı yaralandı, gel

Karac’oğlan der ki, başa yazıldı
Gözüm yaşı Ceyhun oldu, süzüldü
Kefenim biçildi, kabrim kazıldı
Mezarım üstü kar’alandı, gel

Günün Şiiri

Babasını da Söylerim!

Meşhur bir şarap üreticisinin çeşnicibaşısı (degustatör) vefat edince yeni bir çeşnicibaşı bulmak için ilan verirler. Kirli görünümlü, saç baş dağınık bir ayyaş ilan için fabrikaya başvurur.  Patron bu adamı başından nasıl defedeceğini düşünürken onu sınamaya karar verir.

Ona içmesi için bir bardak şarap verirler. Sarhoş adam bardağı kafasına diker ve “Muscatel kırmızı üzüm,  güney yamaçlarda büyümüş, 3 yıllık ve çelik kaplarda olgunlaştırılmış…”

Fabrika müdürü şaşkınlıkla “doğru” der ve ikinci bardağı uzatır. Bizimki yine bardağı kafasına diker, dilini şapırdatır; “Bu da güneybatı eğimli yamaçlarda yetişmiş Cabarnet kırmızı üzümden, 8 yıllık ve meşe varillerde saklanmış…”

Müdür daha da büyük bir şaşkınlıkla “doğru” demiş.  Sekreterine göz kırparak bir şeyler ima etmiş. Patronunun ne dediğini anlayan sekreter doğru tuvalete gider ve beyaz şaraba çok benzeyen bir bardak dolusu idrar ile geri döner.

Bizim sarhoş düşünmeden bardağı kafasına diker ve “Bu bir sarışın, 26 yaşında, üç aylık hamile bir bayan ve bu işi bana vermezseniz aynı zamanda babasının da adını açıklarım…”

Günün Sözü

Gel denmeyen yere varılmaz. Yiğit olan sırını kimseye demez. Kötü kalbindekini dile getir.

Karacaoğlan

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here