İnsana, Doğaya, Hayvana Saygı

0
115

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Büyülü Gazipaşa gecelerinden bir gece… Balkonda oturmuş yarım-ayın denizi aydınlatıp önümüzdeki dağın ardına gizlenmesine az kala önümde bilgisayarım, üstümde yıldızsız karanlık gökyüzü yazmaya çalışıyorum. Şu an “ay” tamamen dağın ardına çekildi. Etraf zifiri karanlık sadece iki guguk kuşunun sesi karanlığı yarmaya çalışıyor.

Gazipaşa gecelerine ilk günden beri aşığım ve hala öyleyim. Gök bir defa çok yakın sanki elimizi uzatsak ona dokunabilirmişiz gibi ve uçsuz bucaksız. Bazen ışıl ışıl, bazen bu gece gibi karanlık, yıldızsız ama her zaman çok yakın. Ve geceler hep serindir. Birde seralar gece sulanıyorsa devasa seraların içinde yanan ışığın yarattığı gölgelerden hayalini kuramayacağın hiçbir masal kahramanı kalmaz artık. Sabaha dek elin yüzünde öylece düşler alemine dalıp gitmek işten bile değil. Gece böyle ya gündüz?

Gazipaşa hiç kusura bakmasınlar ama çöl gibi bir ilçe, çarşıda pazarda kimseyi göremezsiniz, özellikle bu yıl bir başka perişan neredeyse beş altı yıldan beri süren yapılar yarım kalmış, biten konutların ise çoğu boş, oteller kepenk indirmiş, hayaletlerin cirit attığı yerler olmuş. Bizim sokağın cadde ile buluştuğu köşede yılardan beri boş duran dükkânlar var. Artık kullanılmadan eskimek üzereler…

Ve çarşı, orası da bir başka şimdilerde… Gerçi her zaman sıcaktı ama şimdilerde çok daha sıcak çünkü meydan caminin önündeki ağaçları kesmişler, yıkık dökük kaldırımlarından geçerken bir tente altı arar olduk. Ne oluyor bu insanlara anlamak mümkün değil. Ağaçlardan ne istiyorsunuz kardeşim neden kesiyorsunuz? Şimdi ufacık meydanda güneşten korunmak için aran bakalım! Çarşının daracık sokaklarında, derme çatma kahvehanelerde sıcaktan bunalmış birkaç masayı bile doldurmayan müşterilerine çay servisi yapan uzun boylu kavruk genç “bir an önce gece olsa da gidip uyusam” diye bağırıyor gibi. Ona bakarken bile terliyorsunuz!

Gündüz vahayı andıran sitemizden alışveriş yapmak için çıktığımızda güneş “sakın yaklaşmayın yakarım hatta kavururum” diye tehdit ediyor. Belediye otobüsünü gölgelik bir yere sığınarak beklemek zorunda kalıyoruz. Gölgelik dediğimiz yer, site marketin tentesi. Eskiden olsa o yolu yürümekten yüksünmezdik. Çünkü ağaçlar vardı, uzun ağaçlar, kavruk ağaçlar, yaşlı, genç ağaçlar, meyve bahçeleri. İncir, şeftali ile doyardık yürürken “Sarı su” deresi var ki çevresi ağaçlarla dolu idi eskiden oraya pikniğe gidilirdi, bizim bile birkaç kez orada ağaçların arasında piknik yapmışlığımız var. Sonra oradan kaleye tırmanırdık. Ama şimdi? Sarı su deresinin çevresi boş bomboş bütün ağaçlar kesilmiş. Bizim feyezan kanalı gibi kel olmuş. Ve belediye maşallah duble yol yapmış bizim köy yoluna. Asfalt güzel ses geçirmiyor. Ama kardeşim o yol için kaç tane ağaca kıyıldı biliyor musunuz? Burası bir köy yolu, bir çevre yolu değil burası yazın bile kalabalık olmayan bir yol. Tamam yapmışsın eline sağlık ama yolu büyüteceğim diye o güzelim aşıklar yolu dediğimiz kampın oralardaki iki taraflı çam ağaçlarına nasıl kıyarsınız?  Kimsenin sizden duble yol istediği yoktu ki. Hatta kaldırım bile istemiyorlar. Ama ağaç istiyoruz. Yeni ekmeyin ama eskilere dokunmayın ancak şimdi dokundunuz madem o sarı suyun çevresini ağaçlandırın o aşıklar sokağının her iki tarafına söktüğünüz kadar ağaç ekin bunu yapabilir misiniz? “Geçmiş olsun” diyorsunuz değil mi?

Ağaç kesmeyi o kadar abartmışlar ki bizim balkonun önündeki dantel yapraklı ağacı her yıl kırparlardı hep şikayet ederdik şimdi bir de baktık ki tamamen kesmişler. Eve gelip panjurları açtığımızda ilk onu görürdük şimdi geldiğimizde birde baktık ki geniş bir gökyüzü ve uzayıp giden seraların ardından görünen deniz bize bakıyor… Etraf kel ve yapayalnız… Ağlamak mı küfretmek mi lazımdı o anda anlayamadım. Elimiz böğrümüzde öylece kalakaldık sadece. Nasıl bir şey bu ya? Efendim alt katların manzarası kapanıyormuş? Ne düşüneceksin, kime şikayet edeceksin, zihniyet buysa! Yetmemiş, havuzun kenarında da çok tatlı bodur bir palmiye ağacı vardı, gövdesine yeşil sarmaşıkların rengârenk sarmaşık güllerin dolandığı. Bu yıl bir batık ki onu da kesmişler.

Valla çıldırmamak işten bile değil. Havuzun kenarındaki bankları altına çekip gölgesinde kurulanıyorduk. Bu sabah yöneticiye sordum “neden kestiniz?” “Kurtlanmıştı gövdesi” diye bir şeyler söyledi… Ah ya ah… Valla  berrak sular ve bu bütün çirkinlikleri kötülükleri örten geceler olmasa asla çekilmezdi bu hayat  ne Gazipaşa’da ne de başka bir yerde.

Ve sevgili okuyucularım. Yeni bir plaj açıldı geçtiğimiz hafta sonu belediye başkanı açılışını yaptı. Alanya milletvekili de gelmiş açılışa dediler bendeniz görmedim. Bu plajın bir özelliği var tabi kadınlar plajı. Bu plaj her gün Gazipaşa’dan bir belediye otobüsü ki o belediye otobüsü geçen yıl şehir içinde kullanılıyordu ve saat başı siteye geliyordu. Herkes düzenini saatini biliyordu. Köylere, tepe mahallere ve denize gidiyordu. Herkes memnundu hatta mutlu çünkü beklemek yok sürücü herkesin tanıdığı birisi, otobüs geniş denizden gelenler ve gidenler mutlu, onlara kimse oraya oturma orayı ıslatma demiyor. Çarşı pazardan dönenler mutlu çantalarını koyacakları yerler vardı. Şimdi o otobüs Alanya yolundaki plaja kadın yolcu taşıyor üstelik ücretsiz. Ve şehir içine dolmuş vermişler öyle yepyeni dolmuşlar. Dört tane sözde yarım saate bir geçiyorlar ama gördük ki kendi keyfîlerine göre geliyorlar gidiyorlar. Durakta güneş altında bekle ki gelsinler. Peki geldi, koltukların arası dar. Ve hacmi küçük… Allah aşkına köylüler ve yazlıkçılar haftalık yaptıkları alışveriş torbalarını nereye koyacaklar? Denize gidenler tekerlerini, makarnalarını, deniz çantalarını ve çoluk çocuklarını nereye koyacaklar? Gördük sürücü sürekli uyarıyordu denizden dönenleri -oraya oturmayın, su damlatmayın, onu yapmayın bunu yapmayın.– Allah aşkına milletini vatandaşını sevenler görüntüye mi önem verir onların rahat ve mutlulukları için mi çalışır. Burada herkesin morali bozuk ve mutsuz… Şimdiye dek Gazipaşa’yı hiç bu kadar karamsar bulmamıştım. Köylüler şikâyetçi, yazlıkçılar şikâyetçi. Bu dolmuş hikayesi de nerden çıktı? Belediye başkanına soruyorum.

İlgili resim

Ha dönelim şu kadınlar plajına, oraya bedava gidiyorsunuz ama girişte çantalarınız kontrol ediliyor. Bir şişe su bile geçiremiyorsunuz, bir dilim ekmek, simit bile her şeyi içerden alacaksınız ve tabi fiyatlar da en terbiyeli deyim ile canınızı yakıyor. Ve bunun adı beleş hizmet oluyor. Tabi kadınlar önce meraklarından gitti sonra otobüsler güneş altında öylece müşteri bekler oldu? Valla nasıl bir şey olduk anlayana aşk olsun.

Ve sıkıntılar sürüyor, siteden çıkıp ana caddede yürüyüşe çıkıyoruz. Ya deniz tarafına ya da çarşı yoluna, her iki tarafta da vatandaşların oturup iki dakika dinlenecekleri yerler vardı. Denize doğru olanlar tarihi surların altına konmuş banklar vardı, denizden yaya dönenler orda soluklanırdı. “Pat” birde baktık ki oraya masalar atılmış, kafe olmuş, bir şey yiyip içmeyeceksen orda soluk alamazsın? Bu ne ya? Her yer kafe doldu ve içleri bomboş, çarşı tarafında ise bir hayrat musluğunun olduğu dört yolun kesiştiği kavşak üzerinde ufak bir cep vardı. Yürüyüş sonrası orda iki dakika dinlenirdik. Bu yıl baktık orası da kafe olmuş, ne oluyoruz kardeşim ya sivil vatandaşın oturup dinleneceği yerleri neden pazarlıyorsunuz. Siz vatandaşınızı bilmiyor musunuz? Her şey para mı bu dünyada? Ve bizde onları protesto etmek için o kafeleri kullanmıyoruz ve diğer vatandaşlarda kullanmıyor. Bütün neşemizi bir çırpıda aldılar, gülümsememiz yarım, sevincimiz yok, yok. Neyse ki kardeşim yıllar önce belki çıkar diye toprağa attığı şeftali çekirdeği şimdilerde kocaman bir ağaç olmuş, şeftalileri şahane, ilaçsız, yürürken birkaç tane koparıp yıkamadan yiyoruz ve çekirdeklerini hemen yanına atıyoruz. Ne olur ne olmaz diye.

Birkaç ufak tefek ayrıntı ve anlayacağınız sevgili okuyucularım böyle ufak tefek güzellikler ve büyülü geceleri olmasaydı Gazipaşa’yı ve halkını sevmeseydik asla bir daha buraya gelmezdik.

Gece ilerliyor tuhaf bir şekilde gece karanlık ve sessiz ancak sessizliğin sesi kulağımı sağır ediyor. Ve veda zamanı geldi. Sağlıkla, sevgiyle, doğaya, insana, hayvana saygı ile kalalım sevgili okuyucularım. Birlikle, beraberlikle ayrımsız gayrımsız… Yase

Günün Şiiri

Bağlanmayacaksın

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.

“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.

Demeyeceksin işte.

Yaşarsın çünkü.

Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.

Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

 

Ve zaten genellikle o daha az sever seni,

Senin onu sevdiğinden.

Çok sevmezsen, çok acımazsın.

Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.

Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.

Senin değillermiş gibi davranacaksın.

Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de

korkmazsın.

Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.

Çok eşyan olmayacak mesela evinde.

Paldır küldür yürüyebileceksin.

İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,

Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.

Gökyüzünü sahipleneceksin,

Güneşi, ayı, yıldızları…

Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.

“O benim.” diyeceksin.

Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin…

Mesela gökkuşağı senin olacak.

İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait

olacaksın.

Mesela turuncuya, ya da pembeye.

Ya da cennete ait olacaksın.

Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.

Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,

Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.

İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…

Can YÜCEL

Günün Fıkrası

Sarışının biri ilkokul öğretmeni olarak staja başlar, çok heveslidir. Bir gün teneffüs sırasında bütün çocuklar futbol oynarken bir çocuğun oyun alanının sonunda kenarda durduğunu görür. Çocuğun iyi olup olmadığını öğrenmek üzere yanına yaklaşır ve çocuk bir sorununun olmadığını söyler. Bir süre sonra sarışın çocuğun yine tek başına aynı yerde durduğunu görür, içi rahat etmez ve tekrar çocuğa yaklaşarak; “-Senin arkadaşın olmamı ister misin?” diye sorar, çocuk pek hevesli olmamakla birlikte “tamam” der. İlerleme kaydettiğini düşünen sarışın öğretmen “Bütün çocuklar topun peşinde koşturup oynarlarken sen neden burada duruyorsun?” diye sorar. Afallayan çocuk hayretle cevap verir: “Çünkü ben kaleciyim!!!”

Günün Sözü
Dünya üç beş bilgisizin elinde;
Onlarca bilgi güya kendilerinde…
Üzülme; eşek eşeği beğenir:
hayırlar vardır sana kötü demelerinde.
Ömer Hayyam

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here