Havalar!

0
83

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah güzel, aydınlık bir gün gibi görünmesine rağmen aniden çöken bulutlarla bir hüzünleniyor, bulutları yırtarak parlamaya başlayan Güneşle de neşeleniyor. Rahmetli annem bendenizi hep bu havalara benzetirdi. Önceleri ayrımına varmamıştım ne demek istediğini ancak daha sonra dank etmişti kafama. Kendime ayar çekmeye çalışmıştım ama neylersiniz ki yapınız bu! Değiştiremezsiniz ya da çok az değişir!

Bu aklıma hep Akreple Kurbağanın hikâyesini getirir. Birde akrep burcundanım ya! Bilirsiniz. Akreple Kurbağa bir su kenarında buluşmuşlar karışa geçebilmek için ikisinin de suyu aşmaları gerekiyor. Ancak nasıl yapacaklar bunu?  Kurbağa karşıya yüzerek geçmeye hazırlanırken akrep “lütfen beni de sırtında karşıya geçir ne istersen veririm” diye yalvarmaya başlamış. Kurbağa “olmaz” demiş. “Sen beni sokarsın” Akrep yeminler etmiş “Valla bir şey yapmam şeref sözü veriyorum” falan diye bir sürü dil dökmüş kurbağaya, kurbağacık sonunda ona inanmış akrep sırtına binince suya dalmış, tam suyun ortasına gelince akrep “pat” demiş kurbağayı ısırmış kurbağa acıyla haykırmış “hani beni ısıramayacaktın” “kusura bakma” demiş akrep. “Doğam gereği seni ısırmam gerekiyor, çok uğraştım ısırmamaya ama olmadı” sonunda ikisi de suyu gömülmüş.

Yerel seçimlere günler kala siyasilerde yoğun bir hareketlenme var. Her parti doğası gereği hazırlanıyor seçimlere; bir sürü vaat, bir sürü söz ama sonunda kendilerinden beklenildiği gibi davranacaklar yani artık biz seçmenler kurbağa olmaktan çıktık gibi görünsek de, her partinin doğasına uygun davranacağını biliyor olsak da yine de argo deyimle “yemiyoruz” artık yediremiyorlar desek de acı ama gerçek “yesen de, yemesen de” yedin oluyoruz!

Seçim öncesi bizde en az onlar kadar atıp tutuyoruz, “şunu yapsın bunu yapsın oyumu vermem” diyoruz ve sonunda tıpış, tıpış gidip oy veriyoruz. Ama yağma yok artık çantada keklik değiliz ve oylarımız bizim aynamız olduğu için düşünüp vereceğiz ya da vermeyeceğiz eskiden olsa vermeyenleri çok uyarıyorduk verin diye baskı uyguluyorduk ama şimdi vebal yüklenmek istemiyoruz artık.

Ve hava sevgili okuyucularım hala bulutlarla bir kavgalı bir güneşle ama ikisi acayip bir uyum yakalamış ne üşütüyor ne de terletiyorlar. Oh severim bendeniz bu havaları.

Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım şimdi. Ayrımsız gayrımsız ve sağduyulu. Yase

& & & & &

Ve Biraz Düşünelim

Kum Üstüne

Bir adam; öbürüne “Uzun zaman önce, deniz yükseldiğinde, değneğimin ucu ile kum üstüne bir dize yazdım. İnsanlar hala durup okurlar. Ve hiç hiçbir şeyin onu silmemesine özen gösterirler” dedi. Öbür adam; “Bende kum üstüne bir dize yazdım ama sular alçalmıştı engin denizin dalgaları da onu silip geçti ama söyle bana sen ne yazmıştın?” Birinci adam; “Ben var olanım diye yazdım. Peki, sen ne yazmıştın?” İkincisi dedi ki, “Ben şu koca okyanusun bir damlasıyım yalnızca, bunu yazdım.” Halil Cibran

& & & & &

Bir Tuğla

Genç ve başarılı bir yönetici, yeni Jaguar’iyla bir mahalleden hızlı bir şekilde geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola aniden çıkabilecek çocuklara dikkat ediyordu ve bir şey gördüğünü sanarak yavaşladı. Arabayla caddeden yavaşça geçerken hiç bir çocuk göremedi fakat arabasının kapısına bir tuğla atıldığını far ketti. Aniden arabasını durdurarak tuğlanın fırlatıldığı yere geri dondu. Arabadan indi, orada bulunan küçük bir çocuğu tuttu ve onu Park etmiş bir arabaya doğru iterek bağırmaya başladı. ” Bunu neden yaptın? Sen de kimsin, ne yaptığının farkında mısın?”

İyice sinirlenerek devam etti: ” Bu yeni bir araba ve atmış oldu¿un bu tuğla bana çok pahalıya mal olacak. Bunu neden yaptın?’ çocuk yalvararak cevap verdi: ” Lütfen efendim. Çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim bilmiyordum. Eğer tuğlayı fırlatmasaydım kimse durmazdı” Park etmiş bir arabanın arkasına işaret ederken çocuğun gözyaşları çenesine süzülüyordu. ”Ağabeyim kaldırımın kenarından yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü, ben onu kaldıramıyorum. Lütfen onu tekerlekli sandalyesine oturtmam için bana yardım eder misiniz? Benim için çok ağır.” Bu durumdan son derece duygulanan Genç yönetici, boğazında büyüyen yumruyu zar zor da olsa yutkundu. Yerdeki Genç adamı kaldırarak, tekerlekli sandalyeye geri oturttu. Mendiliyle, çizik ve yaraları sildi ve Genç adamın ciddi bir yarası olup olmadığını kontrol etti.

Küçük çocuk Genç yöneticiye dönerek ”teşekkür ederim efendim, Tanrı sizden razı olsun” dedi. Genç yönetici, küçük çocuğun, ağabeyini kaldırımdan evine doğru götürmesini izledi. Bulunduğu yerden arabasına geri dönmesi oldukça uzun sürmüştü. Uzun ve yavaş bir yürüyüştü. Genç yönetici, kapıyı hiç tamir ettirmedi. Kapıda oluşan çöküntüyü hayatini birisinin kendisine tuğla atmasını gerektirecek kadar hızlı yaşamaması gerektiğini hatırlatması için öylece bıraktı. Tanrı, ruhunuza fısıldar ve kalbinize konuşur. Bazen, dinleyecek kadar zamanınız olmadığında ise, size bir tuğla fırlatır. İster fısıltıyı, ister tuğlayı dinleyin. Bu sizin tercihiniz!..

& & & & &

Durun ve Düşünün

Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çıktığında üç yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle, kamyonunun kaportasını mahvettiğini görmüş. Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğun eline çekiçle vurmaya başlamış. Biraz sakinleşince oğlunu hemen hastaneye götürmüş. Doktor çocuğun kınlan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da, elinden bir şey gelmemiş ve çocuğun iki elinin parmaklarını kesmek zorunda kalmış. Çocuk ameliyattan çıkıp, gözlerini açtığında bandajlı ellerini fark etmiş ve gayet masum bir ifadeyle, “Babacığım, kamyonuna zarar verdiğim için çok üzgünüm” demiş ve sonra babasına şu soruyu sormuş: “Parmaklarım ne zaman yeniden çıkacak?”

Babası eve dönmüş ve intihar etmiş. Birisi masaya süt döktüğünde ya da bir bebeğin ağladığını işittiğinizde bu öyküyü anımsayın. Çok sevdiğiniz birine karşı sabrınızı yitirdiğinizi anladığınızda, önce biraz düşünün. Kamyonlar onarılabilir, ama kırılan kemikler ve incinen duygular hiçbir zaman onarılamaz; Genellikle kişiyle performansı arasındaki farkı öremeyiz. İnsan hata yapar. Hepimiz hata aparız. Fakat öfkeyle ve düşünmeden yapılan şeyler, insanı sonsuza kadar rahatsız eder. Durun ve düşünün. Harekete geçmeden önce düşünün. Sabırlı olun. Anlayış gösterin ve sevin.

Günün Şiiri

Sen ve Ben

İçme, ilk yudumda zehirler seni

Bahtın kadehime döktüğü şarap.

Her akşam koynunda uyutur beni,

Her sabah alnımdan öper ızdırap.

 

Sen, yirmi yaşında bir baharsın ki

Gölgende neş’enin rüzgârı eser.

Düşünen alnımda benim her çizgi

Baharı olmayan bir kışa benzer

Sana ufuklar “Gel!” diye bağırır,

Ellerinde çiçek haykırarak

Seni gür sesiyle hayat çağırır,

Beni de çiğneyip geçtiğin toprak…

Mavi, Maviydi Gökyüzü

 

Mavi, maviydi gökyüzü

Bulutlar beyaz, beyazdı

Boşluğu ve üzüntüsü

İçinde ne garip yazdı…

 

Garip, güzel, sonra mahzun

Işıkla yağmur beraber,

Bir türkü ki gamlı, uzun,

Ve sen gülünce açan güller.

 

Beyaz, beyazdı bulutlar,

Gölgeler buğulu, derin;

Ah o hiç dinmeyen rüzgar

Ve uykusu çiçeklerin.

 

Mor aydınlıkta bir çınar

Veya kestane dibinde;

Mahmur süzülen bakışlar

İkindi saatlerinde…

 

Birden gülümseyen yüzün

Sabahların aynasında

Ve beni çıldırtan hüzün

İki bakış arasında.

 

Kim bilir şimdi nerdesin?

Senindir yine akşamlar;

Merdivende ayak sesin

Rıhtım taşında gölgen var.

Ahmet Hamdi TANPINAR

Leyla

Bu akşam rüyamda Leyla’yı gördüm

Derdini ağlarken yanan bir muma;

İpek saçlarını elimle ördüm,

Ve bir kemend gibi taktım boynuma

Bu akşam rüyamda Leyla’yı gördüm.

 

Leyla… Ela gözlü bir çöl ahusu

Saçları bahtından daha siyahtır.

Kurmuş diye sevda yolunda pusu

Döktüğü gözyaşı, çektiği ahtır.

Leyla… Ela gözlü bir çöl ahusu.

 

Bir damla inciydi kirpiklerinde,

Aşkın ızdırapla dolu rüyası

Bir başka güzellik var kederinde

Bir başka alem ki ruhunun yası

Sessiz incileşir kirpiklerinde.

Ahmet Hamdi Tanpınar

Kış Bahçesi’nden

 

Ne güzeldi o kış bahçesinde

Güllerin çok derinlerde çalışan uykusu

Sana bir bahar hazırlamak için.

 

Dallar, filizler, eski masal dilberleri gibi

Hüzne ve hülyaya gömülmüş

Doğmamış çocuklara

Ninni söylüyorlardı sanki…

Ana rahmi gibi sıcak ve yüklü idi hava

İyi mayalanmış hamur gibi

Gizli nabızlarla atıyordu toprak

Ahmet Hamdi TANPINAR

Günün Sözü

Daha iyi olanı değil sana kendini daha iyi hissettireni seçmelisin
Eric FROMM

Kıyıyı kaybetmeye cesaret etmedikçe insan,
yeni okyanuslar keşfedemez.
Andre GIDE

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here