Bostan ve Gülistan

0
73

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah yazacak şey bulamadım. Bunca  acı, bunca çaresizlik içinde yazacak şey bulamıyorum artık. Dilim tutuldu, acıdan nevrim döndü. Sözler bitti inancım yitti. Artık ne dolabın dönmesini görebiliyorum, ne de dolabı döndüreni. Ne üstün insan tanıyorum ne onu üstün yapan meziyetlerini. Ne kendine, ne de nefsine hâkim insan görüyorum ne de onu böyle yapanı. Ne insanı diğer canlılardan üstün eden aklını görüyorum ne o aklı taşıyanı. Körüm bu sabah, kör uyandım. Ve Sadi Şirazi’nin Bostan ve Gülistan’ını aldım elime. Ve şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım her zaman hep birlikte. Yase

Hikâyelerden Seçmeler, Seçme Öyküler, Kısa Hikâyeler

Kör ve Fakir

Kibirli ve zengin birisi kapısına gelen bir fakire bir şey vermediği gibi, onu hem paylar hem de kapıyı yüzüne kapatır… Zavallı fakir içlenir; bir tarafa çekilir ve oturur, ağlamaya başlar.. Bir kör, onun ağlamalarını duyar. Kalkar yanına gelir, niçin böyle üzgün olduğunu, ağladığını sorar. Fakir olanı biteni anlatır.

Kör, teselli vererek, üzülmemesini, kendi evine gelmesini, evinde kalmasını, ekmeğini çorbasını kendisiyle paylaşmasını ister ve ısrarda eder. Fakir onun içtenliği ve ısrarı karşısında kabul eder, onunla gider.

Kör ona karşı çok güzel bir konukseverlik gösterir. Fakirin, hem karnı doyar hem de gönlü hoş olur. Gönlü öyle hoş olur ki, o hoşnutluk içinde: “Sen bana evini açtın, sen bana gönlünü açtın, Kadir Mevlam da senin gözünü açsın” diye dua eder.

Gece olur, körde bir gariplenir bir gariplenir ki, o gariplik içersinde gözünden birkaç damla yaş damlar, gözleri birden açılır. Görmeğe başlar.

Körün görmesi ile ilgili haber bir anda şehirde yayılır. Yer yerinden oynar. Bu haberi onu kapısından kovan, kovmakla kalmayan taş yüreklide duyar. İşin doğruluğunu anlamak için gözü açılan şahsa gelir: “Çok şanslıymışsın. Gözün nasıl açıldı, kim açtı.”

“Hey! seni gidi gafil seni, sen nasıl bir adammışsın ki, öyle bir mübarek zatı azarladın, üzdün, yüzünü yıktın. devlet kuşunu bıraktın, baykuş ile meşgul oldun. Gözümün kapısını, senin yüzüne kapıyı kapattığın o kimse açtı.”

“Desene kendime yazık ettim, öyle bir doğanmış ki öyle bir devletmiş ki, kıymetini bilemedim, bana değil sana nasip oldu, ben avlayamadım sen avladın” der ve kıskançlıkla parmağını ısırır.

Dişini sıçan gibi hırsa batırmış kimse koca doğanı nasıl avlayabilir? İyilerin bastıkları toprak derman diye, göz açar. Ancak gönül gözü kör olanlar o dermandan gafildirler, kıymetini ne bilsinler.

Bostan ve Gülistan’dan uyarlanmıştır.

Gidecek Başka Kapınız Var Mı?

Bir gece pirin biri sabaha kadar ibadet etmiş, seher vakti elini Tanrı’ya kaldırıp hâcet dilemişti. O sırada kulağına gâipten şöyle bir ses geldi: “-İster defol git, ister yalvarıp yakarmana devam et; bu kapıda senin dileğin kabul edilmeyecek. Boşu boşuna uğraşma, başının çaresine bak!”

Pir ertesi geceyi de zikirle, ibadetle geçirdi. Müritlerden biri onun durumunu öğrenmişti: “Pirim” dedi; “gördün ya, sana o taraftan kapı kapanmış. Boş yere bu kadar uğraşıp durma!”

İhtiyarın gözlerinden, yüzüne hasretle, yakut renginde yaşlar boşandı. “A oğlum” dedi; “eğer bundan daha iyi bir kapı bilseydim, ancak o vakit umudumu keser, geri dönerdim. O benden dizginini çevirdi ama, sanma ki terkisinden ben el çekeceğim. Dilenci, eğer başka bir kapı tanıyorsa, herhangi bir kapıdan mahrum döndüğü zaman gam yemez. Evet, benim bu semte yolum yokmuş, işittim. Ama başka bir ülkeye gitmem de imkânsız.”

Pir bunları söylerken kendini Tanrı’ya vermiş, başını yere koymuştu. O sırada can kulağına bir ses geldi; diyorlardı ki: “Bize lâyık bir hüneri yoksa da onu kabul ettik. Çünkü Bizden gayrı sığınağı yok!”

Sadi-Bostan ve Gülistan’dan

Mumun Pervane ile Konuşması

Çok iyi hatırlıyorum. Bir gece uyuyamadım. Gözüme uyku girmedi. Pervanenin, muma şu sözleri söylediğini işittim. “Ey sevgilim! Hadi ben aşığım, yansam da yeridir. Peki ya sen neden yanıyor, niçin ağlıyorsun?”

“Ey benim biçare aşığım! Benim yanmama, ağlamama sebep nedir bilir misin? Benim tatlı balım vardı. Beni ondan ayırdılar. Şirin’im haksızlıkla elimden alındı. İşte Ferhad gibi tepemden ateş çıkıyor. Gece meclisi aydınlatan ışığıma bakma. İçimi yakan ateşe bak.”

Mum, hem bu sözleri söylüyor, hem de sararmış yanağından sel gibi gözyaşı dökülüyordu. Mum, sözüne devamla pervaneye dedi ki: “Ey pervane! Ey aşk iddiacısı! Aşk, senin için değil. Seninki bir kuru iddiadan ibaret. Sende ne sabır var, ne metanet ve tahammül. Sen azıcık bir ışık ve ateş gördün mü, hemen yanıyorsun. Ben ise tamamıyla yanıncaya kadar dikilip duruyor, dayanıyorum. Aşk ateşi senin yalnız kanadını, benim ise vücudumu, baştan aşağı yakar.”

Sadi de mum gibidir. Dışı parlaktır, ama içi yanmıştır. Artık gece bitiyor, sabah oluyordu. Peri yüzlü bir hizmetçi gelip mumu söndürdü. Zavallı mum, dumanı tepesinden çıkarken: “Aşkın sonu budur işte” dedi ve can verdi.

Aşıklığın ne demek olmak istersen anlatayım: Ölmek suretiyle yanmaktan kurtulmak… Sevgilisi eliyle öldürülen aşığın mezarına gidip de ağlama, bilakis sevinerek şöyle de: “Ne mutlu ona! Sevgilisinin makbulü olduğu için sevgili onu öldürmüştür.”

Aşık isen bu dertten kurtulmaya çalışma: yalnız Sadi gibi garazsız, ivazsız aşık ol. Aşık bir fedai demektir. Nasıl ki, bir fedai gayesine varmadıkça emeline erişmedikçe başına taş ve ok yağsa meydandan çekilmezse, aşık da öyledir.

Ben sana denize açılma demiyorum. Açılacak olursan tufana bile katlan, diyorum.

Günün Şiiri

Güzelleme 

Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların
Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
Bak bu sensin çocuğum enine boyuna
Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
Sabahlara kadar koynumda yatmışsın
Bak bende yalan yok vallahi billahi
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur

İşe bak sen gözlerin de burda
Gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık
İyi ki burda yoksa ben ne yapardım
Bak çocuğum kolların işte çıplak işte
Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün
Gözlerin sabahın sekizinde bana açık
Ne günah işlediysek yarı yarıya

Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların
Bunların konuşması olur öpülmesi olur
Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde
Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu
Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu
Uzanmış seni usulca öpmüştüm
Hemen yanımızdan balıklar gidiyordu.

Cemal SÜREYA

 

Nehirler Boyunca Kadınlar Gördüm
Porsuk nehrinin geçtiği kadınlar
Hepsine yüzer kere rastladım en azdan
Umustsuz sevdalara tutulmak onlarda
Bozkıra doğru seyrele seyrele yaşamak onlarda
Verdi mi adama her şeylerini verirler
Ben gördüm ne gördümse kadınlarda
Porsuk nehrinin geçtiği

Kızılırmak parça parça olasın
Bir parça ekmek siyah, on kuruşluk kına kırmızı
Taş toprak arasında türküler arasında
Karanlıkta bir yanları örtük bir yanları üryan
Kocaman gözleriyle oy anam bu kadar dokunaklı
Kimler ürkütmüş acaba bu kadar kadını

Dicle kıyılarına tiren varınca
Büyük bir gökyüzü git allahım git
Genel olarak önce kaşları görünür
Sonra bütünsüz uykuları kaşla göz arasında
Yanaklarında çıban izi taşıyan kadınlar
Gül kurusu

Bir gün sizin de yolunuz düşer memlekete
Siz de görürsünüz bunları kadınlarda
Ödevleri  yenilmek olan hep
Bıçakla kemik arasında
Susmakla ağlamak arasında
Yenilmek
Kadınlar

Cemal SÜREYA

 

Günün Sözü

Her zaman yaptığın şeyleri yapmaya devam ettiğin sürece her zaman elde ettiğin şeyleri elde edeceksin.
H.Jackson Brown
Dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün getirdiği çıkardan daha verimli olursa o ülke batar.
Montesquieu
Çocuğa küçük şeylerden zevk almasını öğreten, ona büyük bir servet bırakmış olur.
Etienne Gilson

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here