Bir Varmış Bir Yokmuş…

0
41

Masallar hep böyle başlar değil mi? Ama biz bir masalda değiliz ki? Neden bir varmış bir yokmuş olduk ki?

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah, uzun bir aradan sonra? Hepimiz yaralıyız, hepimizin kayıpları var. Hepimiz hala şoktayız ve hepimizin derdi ortak olduğu için tek yürek, tek beden gibiyiz. Kayıplarımız çok anlatılamayacak kadar çok. Ancak yinede çok şükür sağ ve ayaktayız. İyi miyiz bilmiyoruz ama sağlıklıyız, sarsak bir sağlık olsa da hepimiz aynı durumdayız, 6 Şubat’ta bizi vuran deprem felaketinin ardından. Aslında deprem değil de bir kıyametti adeta başımıza gelenler. Bir anda “bir varmış bir yokmuş” oldu her şey.

Bir dakika önce, sıcak yataklarımızda uyurken, bir dakika sonra bazımız enkaz yığını altında, bazımız yağmur altında yalınayak titriyor, bazımız çılgın gibi sağa sola savrularak yakınlarımızı, sevdiklerimizi arıyorduk. Hepimiz şoktayız, korkudan donmuş, başımıza neler geldiğinin ayrımında bile değildik. Zaman ilerleyince, gün doğunca, yağmur ve kara bulutların ardında, anladık ki aslında hepimiz yıkılmışız! Âdete yok olmuşuz, yalınayak yürüyen zombilere dönüşmüşüz! Ateş düştüğü yeri yakar derler ya ateş herkesin yüreğine düştü bu kez. Yetmedi evlere, çadırlara, çocuğa, kardeşe, akraba, can arkadaşa, kim var kim yoksa herkese!

Ve hala yanıyoruz. Ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Kayıplarımızla yaşamaya çalışacağız sadece. Hepimizin ayrı bir hikâyesi oluştu, hepside korku hikâyeleri, akla gelmeyecek korkular, yüz yıl düşünsek aklımıza gelmeyecek korkular, yine aklımıza gelmeyecek, kendimizde olduğunu bilmediğimiz cesaret, sabır ve olağan üstü deneyimler içeren! Zaman gerçekten şimdilerde kurşun yarası gibi ilerliyor. Acıta acıta, kanata kanata!

Yazmaya cesaretim yoktu yazamıyordum. Hani insanlar evlerine giremiyorlardı ya deprem sonrası işte böyle bir şeydi bendeniz için de yazmak! Ancak bilmiyordum ki bu cesareti 20 yıllık bir dostu yitirmenin acısından alacağımı! O bendenizi girmeye korktuğum içime davet etti, en zarif edası ile.

Evet, sevgili can dost, değerli insan, gazetemizin genel yayın yönetmeni, aynı zamanda  “Fotoğrafların Dili ve Arada Bir” adlı köşe yazıları ile yalnız İskenderun Gazetesinin değil bütün yerel gazetelerin efsane olmuş eşsiz yazarı, zarif, naif, azıcık sert, azıcık hizaya çeken tavırları ile nükteli, neşeli, güçlü, cesur, güzel insan…

Sevgili Semir Bağırsakçı!

Duayen gazeteci, iyi inan, harika bir baba, olağan üstü bir dost ve biz bu dostu şimdilerde varlık olarak yitirmiş durumdayız, aynen depremde ve sonrasında ve öncesinde yitirdiğimiz bütün canlar gibi. Ancak hiçbir zaman onsuz olmayacağız, her zaman bizimle olmaya devam edecek. Yazılarımı kısa tutamayacağım Sevgili Semir Bey bunu da söylerim yani. Ne yapayım olmuyor işte be ağabeycim. Gazetede yazmaya başladığımda “yazıların uzun, okuyucular sıkılabilir, azıcık kıssa tut” diyordunuz ya ve ben deniz her yazıya oturduğumda “kısa keseceğim” dememe rağmen bunu becermedim valla Sevgili Semir Bey. Zaten bu yüzden sevgili İlyas bendenize bir sayfa ayırdı ya!

Ah ya gerçekten çok arayacağız sizi… Siz bizim için çok büyük bir şanstınız ve şimdi size nur içinde uyuyun derken bu şansımızı yitirmiş değiliz. Bizden öyle kurtuluş yok, bu böyle biline Sevgili dost!

Çocuklarınız, eşiniz de aynen böyle düşünüyor, siz çekip gittiniz diye biz sizi unutacak mıyız yani, yok öyle bir şey ama tabi siz yattığınız yerde ışıklar içinde uyuyun dilerim. Valla ağlamayacağım ya! Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle ayrımsız, gayrımsız kalalım sevgili okuyucularım. Yase

İnsan Arıyorum!

Bir gece vaktiydi. Evimden dışarı çıktım. Kırlarda geziyordum. Bir adamcağızın elinde fenerle dolaştığını gördüm: “Bu gece karanlığında ne arıyorsun?” diye sordum.

Adam: “İnsan arıyorum” diye cevap verdi.

Ona dedim ki: “Yazık! Boşuna yoruluyorsun… Ben yurdumu terk ettim de yine onu bulamadım. Git evine… Yat, rahatına bak. Nâfile arıyorsun, onu hiçbir yerde bulamayacaksın!”

Adamcağız acı acı baktı: “Bulamayacağımı ben de biliyorum. Ama yine de aramaktan zevk alıyorum! Onun hasreti bile bana zevk veriyor” dedi.

Demek ki aslâ yeis yok!.. Hasretinde ve arayışında dahî lezzet bulmak var…

Mevlana

Günün Şiiri

Sessiz Gemi

Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Yahya Kemal BEYATLI

Bazen seni seviyorum diyemez insan onun yerine;
Dikkat et kendine, der.
Fazla yorma kendini, der.
Hava soğuk sıkı giyin, der.
Hız yapma dikkatli git, der.
Gidince beni ara, der.
Geç yatma erken kalkacaksın, der.
Der, der durur.

Can YÜCEL

Günün Sözü

Sözünü tartmadan söyleyen, aldığı cevaptan incinmesin.

Mevlana

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here