Ayrılıkların Rengi Gri Değil, Siyah Değil Kırmızı…  Ateşten Kızaran Gül Renginde..

0
161

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Çoktan beri şiirle şarkıyla başlamıyor sabahlar artık. “Bu sabah yine neler olacak, kaç eve ateş düşecek, kaç kişiden tehdit dolu mesajlar alacağız” korkusu hâkim uykularımıza ve yeni başlayan güne. Yaşamın rengi bu yüzden siyaha çalan gri gibi? Gri bendenizin rengi değil! Gri yerine siyahı tercih ederim doğrusu… Kadife gibi yumuşak, hüzün gibi… Bütün renklerin onda yok olup onda var olduğu. “Leyla” gibi!

Bir susuz yolcu gibi ateşten kırmızı bendenizin rengi bu sabah… Hüzün giymiş yumuşacık sıcak hırkasını. Bekliyor kapının ardında. Leyla’dan kopmuş  ona sarılmamı bekliyor kıskanç bir sevgili gibi.

Ayrılıkların bu sabah yıl dönümü. Ayrılıkların rengi gri değil. Siyah değil.  Ateş kırmızısı. Ateşten kızaran bir gül gibi kırmızı… Orada hüzün yok. Çıplak yalın kırmızı bir acı var.  Ulu orta yasaksız, yalansız hiç utanmadan yaşanan.

Ve bu sabah, kırmızı! Güneşten kızaran gül gibi ayrılıkların rengi gönlümde büyüyen. Zamana çentik atmam hiç, ama onlar ezelden çentikliymiş gibi yoluma çıkarlar zaman kitabını elime almadan.

Ve ayrılıklar kırmızı güneşten kızaran gül gibi. Bugün? Ve madem bugün yolum üzerinde ayrılıklar  o zaman şiir okumak lazım olmaz.

& & & & &

Çoban Çeşmesi

Derinden derine ırmaklar ağlar,

Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,

Ey suyun sesinden anlayan bağlar,

Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.

 

“Göynünü Şirin’in aşkı sarınca

Yol almış hayatın ufuklarınca,

O hızla dağları Ferhat yarınca

Başlamış akmağa çoban çeşmesi…”

 

O zaman başından aşkındı derdi,

Mermeri oyardı, taşı delerdi.

Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.

Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.

 

Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu,

Kerem’in sazına cevap veren bu,

Kuruyan gözlere yaş gönderen bu…

Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.

 

Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,

Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,

Ateşten kızaran bir gül arar da,

Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,

 

Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,

Tarihe karıştı eski sevdalar.

Beyhude seslenir, beyhude çağlar,

Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi…

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

Nasıl bir Leyla ki bu,  bu dizleri yazdıran ve bizi burada buluşturan? Mekânın cennet olsun usta…

Ve sevgili okuyucularım hayat bu bazen kızaran gül renginde olur bazen gri bazen siyah ama rengi ne olursa olsun yaşam devam ediyor. Bize düşen sağlık ve sevgiyle, birlik ve beraberlikle kalmak ki ezmesin, bizi yok etmesin zaman. Yase

Küçük İtfaiyeci

Anne, altı yaşındaki lösemiyle savaşan oğluna bakarken dalıp gitmişti. Kalbi, acı içinde olmasına rağmen, kararlılık duygusunun da etkisini hissediyordu. Her ebeveyn gibi o da oğlunun büyümesini ve umutlarını gerçekleştirmesini istemişti. Ama bu, artık mümkün değildi. Löseminin buna fırsat tanıması olası değildi. Oysa o oğlunun hayallerini gerçekleştirmesini istiyordu. “Bob! Büyüyünce ne olmak istediğini hiç düşündün mü? Hayatında neler olmasını dilediğin ve hayal ettiğin oldu mu?” diye sordu.

“Anneciğim, ben büyüyünce hep itfaiyeci olmak istedim.” Anne gülümsedi ve “Dileğini gerçekleştirebilecek miyiz bir bakalım” dedi. Daha sonra, Arizona’daki itfaiye müdürlüğüne gitti ve orada yüreği en az Arizona kadar büyük itfaiyeciler ile tanıştı. Ona oğlunun son isteğinden söz etti ve oğlunun itfaiye arabasına binip şehirde küçük bir tur atmasının mümkün olup olmadığını sordu.

“Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Eğer oğlunuzu Çarşamba sabahı saat yedide hazır ederseniz, onu o gün şeref konuğu yapar, itfaiyeci kimliğine büründürürüz. Bizimle itfaiye müdürlüğüne gelir, bizimle yemek yer, yangın söndürmeye gelir. Hatta bize ölçülerini verirsen, ona üzerinde Arizona itfaiyecilerinin sarı renk üzerine işlenmiş ambleminin olduğu gerçek bir itfaiyeci kostümü diktirir, lastik botları ısmarlarız. Hepsi Arizona’da üretiliyor.”

Üç gün sonra, itfaiyeci Bob’u aldı, ona elbisesini giydirdi ve hasta yatağından itfaiye arabasına kadar eşlik etti. Bob, itfaiye arabasına kuruldu ve müdürlüğe doğru yol almaya başladı. Kendini çok mutlu hissediyordu. O gün Arizona’da tam üç yangın ihbarı olmuştu. Değişik itfaiye arabalarına, hatta itfaiye Müdürlüğünün özel arabasına da binmişti. Yerel televizyonlar da onu izleyip, çekmişlerdi. Hayallerinin gerçek olması, gösterilen sevgi ve ilgi, Bob’u o kadar etkilemişti ki, doktorların söylediğinden tam üç ay daha fazla yaşamıştı. Bir gece bütün yaşam belirtileri dramatik bir şekilde yok olmaya başlayınca, hiç kimsenin yalnız ölmemesi gerektiğine inanan başhemşire, aile bireylerini hastaneye çağırdı.

Daha sonra Bob’un itfaiyede geçirdiği günü hatırladı ve itfaiye müdürlüğüne telefon açıp Bob’un bu dünyaya veda ederken yanında, özel kıyafetleri içinde bir itfaiyecinin bulundurulmasının mümkün olup olamayacağını sordu. İtfaiye Müdürü; “Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Beş dakika içinde oradayız. Bana bir iyilik yapar mısınız? Sirenlerin çaldığını duyduğunuzda, yangın olmadığı anonsunu yaptırabilir misiniz? Sadece itfaiyecilerin önemli bir meslektaşlarını ziyarete geldiklerini söyleyiniz ve lütfen onun odasının penceresini açınız” diye yanıtladı. Yaklaşık beş dakika sonra hastaneye çengel ve merdiven taşıyan kamyonet ulaştı. Merdiveni açtı ve Bob’un 3.kattaki odasına doğru yaklaştı. Tam on dört itfaiyeci Bob’un odasına tırmandılar. Annesinin izniyle onu kucakladılar ve ona onu ne kadar sevdiklerini söylediler. Ölümle pençeleşen Bob itfaiye müdürüne baktı ve; “Efendim ben şimdi gerçekten itfaiyeci miyim?” diye sordu.

“Bundan şüphen mi var Bob?” diye yanıtladı müdür. Bu kelimelerden sonra Bob gülümsedi ve gözlerini sonsuza dek kapattı. Belki unuttunuz, belki hatırlamıyorsunuz, belki de çok duygusuz, çok katı oldunuz; ama bilin ki “Hayat, Sevgi Ve Umut Saçmaktır” Eğer bunu okuyunca gözleriniz dolmuyorsa sizin için yapılacak bir şey kalmamış demektir. Yok, eğer doluyorsa o zaman sevdiklerinizin kıymetini bilin ve gerçek sevginizi ortaya koyun…

Günün Şiiri

Kötülüğü Ört de İyiliği Öv

Ey görünmez ruhu şarabın

Kendini tanıtacak bir adın yoksa,

“şeytan” diyelim sana.

Parmağınız ağarmaya görsün

Ağrıya boğar bütün sağlam uzuvlarınızı

Tanrı bana yardım etsin

Kötülüklerden kötülük değil,

Ders çıkartmayı öğretsin.

Sone

Çökünce artık kaşlarına bir kırk yılı kışın,

Derin derin çukurlar açar o güzel çehre:

Sonra gençken giydiklerine değişir bakışın,

Günahın, sendeler tutunur soysuz bir değere.

O zaman sorarlar: ‘Nerde o güzelliğin dupduru,

El üstünde tutuğun günler nerede ışıldar?’

De ki:‘Kendi içine çöktü gözümün çukuru

Lüzumsuzca bir övgüdür, duyduğum bütün ar;

Güzel olabildiğincedir yapılan iltifat.’

Cevaplarsın:’Çocuğumdur adillerin adili,

Bahanemi kabul görüp eder bana hep dikkat. ‘

Güzelliğini benden almasıdır buna delili!

Yineler o her eskidiğinde dört yanını,

Soğuğu duyunca görürsün o ılık kanını.

William Shakespeare

İçkiye Benzer Bir Şey Var Bu Havalarda

İçkiye benzer bir şey var bu havalarda

Kötü ediyor insanı, kötü…

Hele bir hasretlik oldu mu serde;

Sevdiğin başka yerde,

Sen başka yerde.

Dertli ediyor insanı, dertli.

 

İçkiye benzer bir şey var bu havalarda,

Sarhoş ediyor insanı, sarhoş.

Orhan Veli KANIK

Günün Fıkrası

Tükürük Şampiyonu

Temel Almanya’ya işçi olarak çalışmaya gider. Uçaktaki koltuğunun hemen yanında dünya tükürük şampiyonu oturmaktadır. Adam bir tükürür ve tükürük Temelin kulağının yanından mermi gibi geçer.

Adam: “Ben 96 olimpiyatları dünya şampiyonu Almanya’dan Hans” der. Temel tabi şaşırır. Bir müddet sonra adam bir daha tükürür ve tükürük Temel’in kafasını sıyırarak gider.

Hans: “Ben 2000 dünya tükürük şampiyonu Hans” der. Temel artık dayanamaz ve Hans’ın suratının ortasına tükürür.

Temel: “Daha acemiyim” der.

Günün Sözü

En zayıf olduğunuz an bütün herkes tarafından desteklenir gibi göründüğünüz andır. Aslında hiç kimse desteklememektedir sizi; size verilen evet sadece bir bekleyişi dile getirmektedir ve o evetin ardında daima fırtınalı bir gün yatar.
Otto von Bismarck

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here