Arka Sokaklarda

0
69

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Ali İsmail Korkmaz 19 yaşında genç bir çocuk vahşice  darp edilerek  katledildi  arka  sokaklarda. Görüntüler net ortada, izlemek için yürek gerek ancak izlemek gerek yinede, yanlış bir tek söz kullanmamak için. Ve gözyaşlarına boğularak izledim, kendimden bile gizlenerek. Dakikalarca ağladım, gözyaşım sustu ama yüreğim daha ilk günden beri ağlamayı sürdürüyor, diğer bütün gençler ve Suriye’de öldürülen Esma için de. Ve çoluk çocuk genç yaşlı  herkes içinde ve Mısır’da yaşananlar içinde. Acımasızca vuruyorlardı rastgele nereye gelirse? Neden peki bu şiddet bu öldürücü öfke? Anlamak mümkün değil diyemiyorum. Neden bence; birikmiş kin, birikmiş nefret. Birikmiş insanlık dışı cehalet ve aslında bilinçsiz nefret. Peki kime? Bence yine; her hangi birine değil, bir olaya da değil, yalnızca insanın kendi kendine duyduğu öfkenin patlaması ve dışa vurumu bu! Çünkü insan aslında düşününce önünde kıvranan bir canlıya böyle vuramaz ki!

Ve biz ne yazık ki toplum olarak öfke doluyuz, maddi, manevi sıkıntılarımız, hastalıklarımız yaşam koşullarımız bizi önce kendimize sonra yanımızdakilere düşman etti. Yoksa mutlu olan neden mutsuz etsin ki? Ölümden korkan neden adam öldürsün ki? Vicdanı hür, kendisi hür olan neden bir insana öldürücü darbelerle saldırsın ki? Üstelik ne olduğunu kim olduğunu bilmeden?

Görüntüleri izlerken düşünüyordum, lanet etmiyorum, yazıklanmıyorum yalnızca, neden bunca öfke neden bu düşmanlık diye üzülüyordum gönülden, yürekten…

Korkutan bu. Her an öfkeli birinin öfkesine hedef olunabilir. Çünkü öfke aklın önüne, vicdanın önüne geçebilecek kadar güçlü bir duyguymuş aslında. Oysa biz  “öfke baldan tatlıdır” diyen atasözünden yola çıkarak onu balla özleştiriyorduk. Ancak “öfkeyle kalkan zararla oturur” sözünü de unutmamak gerekir ki, şimdi büyük ihtimalle bir cana kıymış olmanın dayanılmaz azabı sarmıştır bile içlerini. Çünkü ben deniz kimsenin vicdansız olduğuna inanmıyorum inanmak istemiyorum hala.

Ancak savaştan beslenenler ve silah ticareti yapan baronlar müstesna. Onların değer yargıları para üzerine kurulmuştur. Onların bu ihtirası olmasa belki dünyada savaş olmazdı?

Nur içinde yat sevgili Ali ve Ali’nin ve diğer bütün gençlerin aileleri ile empati yapmak istemiyorum. Çünkü aklımın başımda kalmasını istiyorum. Acıya ortak, sağduyuya destek  olabilmek için. Sabırlı olmaya yönlendirebilmek ve sabırlı olmayı öğrenebilmek için.

Ve her zaman yurtta sulh cihanda sulh diyebilmek için.

& & & & &

Arka Yolların Çıkmaz Sokağındaki Gizli Hazine

Ve sevgili okuyucularım hayat yalnızca savaşla, kavgayla, hastalıklarla, ölümlerle geçmiyor tabi. Çevremizde gizli o kadar hazine var ki keşfedilmeyi bekleyen şaşarsınız. Ben denizin keşif yapması  tamamen sakarlık ve azıcık bunamazlığa bağlı gibi olduysa da güzel oldu.

Şimdiki sokağımızda doğup büyümeme rağmen hala ara yolları ve çıkmaz sokaklarında neler var  kimler yaşar bilmiyorum. Hoş bir şey değil tabi. Ama zamanı da şimdiymiş. Ara yollarda çıkmaz sokaklarda gizli hazineleri  keşfetmeme dün gece anahtarımı evde bırakıp dışarıda kalmam neden oldu… Gece anahtarımı evde bırakarak  arkadaşımla düğüne gittim. Ve öykü başladı. Anahtar almaya almışım ama aldığım anahtar bizim evin anahtarı  değilmiş. Yanlış anahtar almışım acele ile (acele işe şeytan karışır derler ya doğruymuş). Arkadaşım “kimseye anlatma” dedi, “vukuatlarının arttığını kimse bilmesin” “Deli misin” dedim “anlatsam artık kimse bana güvenmez. Geldiğimden beri her gün anahtar sorunu yaşıyorum. Ya eve giremiyorum ya da girince kapı açık yatıyorum. Anlatırsam bunaldım sanacak herkes anlatmam dedim ama daha ona söz vereli bir gün dolmadan herkes duymuş olacak bu satırlardan o başka. Ve gece boyunca arkadaşımın salonunda yatarken düşünüyordum. Her işte hayır var derler bu işin hayrı nerede diye. Saatlerce kapı önünde direnmiştim kapıyı açacam diye. Ter kan içinde kalmıştım ve ancak daha sonra arkadaşımın salonunda uyumaya ikna olabilmiştim hayır bunun neresinde. Acaba?

Ve gizli hazineyi keşfetmek için böylece ilk adımlar atılmış oluyormuş aslında bendeniz düşünürken   üzerimde arkadaşımın giysileri, saçlarım ıslak, salondaki kanepede uyumaya çalışırken!!

Onu da yarın anlatacağım. Şimdi sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım, her zaman diyorum sevgili okuyucularım. Yarın buluşmak üzere. Yase

Günün Şiiri

Acıya Kurşun İşlemez

Sabrın çalkalanıp taştığı sulardadır

Çığlıklarla parçalanmış uykularda

Buruşturulup atılmış aşklarda

Ve çalınmış mutluluklardadır

Ses ile yürek

Büyük rüzgârların o yanık şarkısı

Hâlâ yükselir içimizden dağılır

Coşkunun doruklarında sürer yankısı

İlk kurban adanırken bir nehire

Korkunun ilk nişanında başlamıştır

Gözyaşının ilk damlasından kalma

Yaslı baharlarla gelmiştir bugüne

Kanla yazılan yasalarla

Açlığın otağ kurduğu sabahlarla

Ve sonuçsuz kalan ahlarla gelmiştir

Acıya kurşun işlemez artık

Ölüm bile bu acıyı cellat bilmiştir

Yok bundan böyle ter yarası

Zincir tutsaklığı ve sabır

Kırbaç yalvartması sessizliğin

Can pazarı ve kahır yok

Her şey yaşanan şu gün gibi gerçek

Adımız halk olduğu günden beri

Bir direnç olmuştur bizde sevinçler

Şimdi acının her kuraklığında

Onlar

Yüreğimizin ovalarına çiselenirler

Boşuna değil bu ölürcesine sevmek

Ve ölürken bile yürümek

Boşuna değil

Hep yatağı olduk tarih ırmağının

Yenilgilerle durulmanın

Zaferlerle köpürüp kabarmanın

Ama hiç bir zaman

Anası olamadık geçmişi doğurmanın

Yıldızlar ve sular tanıktır bize

Aç ve kavruk bir memeden

Direnmeyi yudum yudum emen

Bir çocuk gibi öğrendik

Ve direndik

Ordular kurduk türkü renklerinden

Bütün ağıtları bir hücumda yendik

Acıya kurşun işlemez artık

Biz yaşamayı zulümsüz sevdik

Adnan YÜCEL

 

Kuş Mitingi

Sonbahardan sonra ağaçlar

Hep duman açar Ankara’da

Saksılarda yeşil bir yalnızlık

Uzayıp gider ev tutsaklığında

Kış boyu rüzgârsız ve çiçeksiz

Ne gün kalır güneşin yüreğinde

Ne şafak ne sabah

Kar altında dilsiz ve sessiz

Bir tohum gibi bekler baharı

Taş üstünde topraksız çaresiz

Sonbahardan sonra Ankara’ya dair

Hep aynı sözler söylenir

Ama yağmur

Yine utanır yağarken

Kar yine yağmadan kirlenir

Sonbaharda sonra Ankara’da

Yalnızca kuşların isyanı vardır

Bakarsınız bir akşamüstü

Bütün ağaçlar kuş açmıştır

Ve gökyüzü meydanında

Kuş dilinde bir miting başlamıştır

Bir çığlıktır artık yaşanan

Sözcükler yetmez anlatmaya

Notalar fırçalar susar

Çünkü mitingden sonra kuşlar

Kırıp kanatlarını

Ankara’ya ölüm bırakırlar

Adnan YÜCEL

 

Günün Fıkrası

Bir gün çocuk odaya karneyle girmiş. Babası “Allah Allah ne çabuk karne tatili geldi” demiş. Adam çocuğa “Hele getir karneyi bakalım oğlum” demiş. Çocuk karneyi vermiş.

Adam bi bakmış ki karnede resim ve müzikten başka güzel ders yok. Adam hemen başlamış fırça atmaya demiş ki: “Bir dediğini iki etmiyoruz bilgisayar dedin bilgisayar aldık İngilizce kursu dedin İngilizce kursuna gönderdik gitar kursu dedin gönderdik sevgiline harcadığın çiçek parasının hesabı yok. Ne bu notların hali rezil şey!”

Çocuk masum bir tavırla “Şey baba bu karne benim değil senin defterlerini karıştırıyordum onların arasında buldum” demiş…

Günün Sözü

Hayatta hiç hata yapmamış birisi zaten hiçbir işe başlamamış demektir.

Henry FORD 

Hayatta hiçbir şeyden korkmayın yalnız; her şeyi anlamaya çalışın.

Marie CURİE

İnsan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye erişemez.

Albert EINSTEIN

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here