Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Ali İsmail Korkmaz 19 yaşında genç bir çocuk vahşice darp edilerek katledildi arka sokaklarda. Görüntüler net ortada, izlemek için yürek gerek ancak izlemek gerek yinede, yanlış bir tek söz kullanmamak için. Ve gözyaşlarına boğularak izledim, kendimden bile gizlenerek. Dakikalarca ağladım, gözyaşım sustu ama yüreğim daha ilk günden beri ağlamayı sürdürüyor, diğer bütün gençler ve Suriye’de öldürülen Esma için de. Ve çoluk çocuk genç yaşlı herkes içinde ve Mısır’da yaşananlar içinde. Acımasızca vuruyorlardı rastgele nereye gelirse? Neden peki bu şiddet bu öldürücü öfke? Anlamak mümkün değil diyemiyorum. Neden bence; birikmiş kin, birikmiş nefret. Birikmiş insanlık dışı cehalet ve aslında bilinçsiz nefret. Peki kime? Bence yine; her hangi birine değil, bir olaya da değil, yalnızca insanın kendi kendine duyduğu öfkenin patlaması ve dışa vurumu bu! Çünkü insan aslında düşününce önünde kıvranan bir canlıya böyle vuramaz ki!
Ve biz ne yazık ki toplum olarak öfke doluyuz, maddi, manevi sıkıntılarımız, hastalıklarımız yaşam koşullarımız bizi önce kendimize sonra yanımızdakilere düşman etti. Yoksa mutlu olan neden mutsuz etsin ki? Ölümden korkan neden adam öldürsün ki? Vicdanı hür, kendisi hür olan neden bir insana öldürücü darbelerle saldırsın ki? Üstelik ne olduğunu kim olduğunu bilmeden?
Görüntüleri izlerken düşünüyordum, lanet etmiyorum, yazıklanmıyorum yalnızca, neden bunca öfke neden bu düşmanlık diye üzülüyordum gönülden, yürekten…
Korkutan bu. Her an öfkeli birinin öfkesine hedef olunabilir. Çünkü öfke aklın önüne, vicdanın önüne geçebilecek kadar güçlü bir duyguymuş aslında. Oysa biz “öfke baldan tatlıdır” diyen atasözünden yola çıkarak onu balla özleştiriyorduk. Ancak “öfkeyle kalkan zararla oturur” sözünü de unutmamak gerekir ki, şimdi büyük ihtimalle bir cana kıymış olmanın dayanılmaz azabı sarmıştır bile içlerini. Çünkü ben deniz kimsenin vicdansız olduğuna inanmıyorum inanmak istemiyorum hala.
Ancak savaştan beslenenler ve silah ticareti yapan baronlar müstesna. Onların değer yargıları para üzerine kurulmuştur. Onların bu ihtirası olmasa belki dünyada savaş olmazdı?
Nur içinde yat sevgili Ali ve Ali’nin ve diğer bütün gençlerin aileleri ile empati yapmak istemiyorum. Çünkü aklımın başımda kalmasını istiyorum. Acıya ortak, sağduyuya destek olabilmek için. Sabırlı olmaya yönlendirebilmek ve sabırlı olmayı öğrenebilmek için.
Ve her zaman yurtta sulh cihanda sulh diyebilmek için.
& & & & &
Arka Yolların Çıkmaz Sokağındaki Gizli Hazine
Ve sevgili okuyucularım hayat yalnızca savaşla, kavgayla, hastalıklarla, ölümlerle geçmiyor tabi. Çevremizde gizli o kadar hazine var ki keşfedilmeyi bekleyen şaşarsınız. Ben denizin keşif yapması tamamen sakarlık ve azıcık bunamazlığa bağlı gibi olduysa da güzel oldu.
Şimdiki sokağımızda doğup büyümeme rağmen hala ara yolları ve çıkmaz sokaklarında neler var kimler yaşar bilmiyorum. Hoş bir şey değil tabi. Ama zamanı da şimdiymiş. Ara yollarda çıkmaz sokaklarda gizli hazineleri keşfetmeme dün gece anahtarımı evde bırakıp dışarıda kalmam neden oldu… Gece anahtarımı evde bırakarak arkadaşımla düğüne gittim. Ve öykü başladı. Anahtar almaya almışım ama aldığım anahtar bizim evin anahtarı değilmiş. Yanlış anahtar almışım acele ile (acele işe şeytan karışır derler ya doğruymuş). Arkadaşım “kimseye anlatma” dedi, “vukuatlarının arttığını kimse bilmesin” “Deli misin” dedim “anlatsam artık kimse bana güvenmez. Geldiğimden beri her gün anahtar sorunu yaşıyorum. Ya eve giremiyorum ya da girince kapı açık yatıyorum. Anlatırsam bunaldım sanacak herkes anlatmam dedim ama daha ona söz vereli bir gün dolmadan herkes duymuş olacak bu satırlardan o başka. Ve gece boyunca arkadaşımın salonunda yatarken düşünüyordum. Her işte hayır var derler bu işin hayrı nerede diye. Saatlerce kapı önünde direnmiştim kapıyı açacam diye. Ter kan içinde kalmıştım ve ancak daha sonra arkadaşımın salonunda uyumaya ikna olabilmiştim hayır bunun neresinde. Acaba?
Ve gizli hazineyi keşfetmek için böylece ilk adımlar atılmış oluyormuş aslında bendeniz düşünürken üzerimde arkadaşımın giysileri, saçlarım ıslak, salondaki kanepede uyumaya çalışırken!!
Onu da yarın anlatacağım. Şimdi sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım, her zaman diyorum sevgili okuyucularım. Yarın buluşmak üzere. Yase
Günün Şiiri
Acıya Kurşun İşlemez
Sabrın çalkalanıp taştığı sulardadır
Çığlıklarla parçalanmış uykularda
Buruşturulup atılmış aşklarda
Ve çalınmış mutluluklardadır
Ses ile yürek
Büyük rüzgârların o yanık şarkısı
Hâlâ yükselir içimizden dağılır
Coşkunun doruklarında sürer yankısı
İlk kurban adanırken bir nehire
Korkunun ilk nişanında başlamıştır
Gözyaşının ilk damlasından kalma
Yaslı baharlarla gelmiştir bugüne
Kanla yazılan yasalarla
Açlığın otağ kurduğu sabahlarla
Ve sonuçsuz kalan ahlarla gelmiştir
Acıya kurşun işlemez artık
Ölüm bile bu acıyı cellat bilmiştir
Yok bundan böyle ter yarası
Zincir tutsaklığı ve sabır
Kırbaç yalvartması sessizliğin
Can pazarı ve kahır yok
Her şey yaşanan şu gün gibi gerçek
Adımız halk olduğu günden beri
Bir direnç olmuştur bizde sevinçler
Şimdi acının her kuraklığında
Onlar
Yüreğimizin ovalarına çiselenirler
Boşuna değil bu ölürcesine sevmek
Ve ölürken bile yürümek
Boşuna değil
Hep yatağı olduk tarih ırmağının
Yenilgilerle durulmanın
Zaferlerle köpürüp kabarmanın
Ama hiç bir zaman
Anası olamadık geçmişi doğurmanın
Yıldızlar ve sular tanıktır bize
Aç ve kavruk bir memeden
Direnmeyi yudum yudum emen
Bir çocuk gibi öğrendik
Ve direndik
Ordular kurduk türkü renklerinden
Bütün ağıtları bir hücumda yendik
Acıya kurşun işlemez artık
Biz yaşamayı zulümsüz sevdik
Adnan YÜCEL
Kuş Mitingi
Sonbahardan sonra ağaçlar
Hep duman açar Ankara’da
Saksılarda yeşil bir yalnızlık
Uzayıp gider ev tutsaklığında
Kış boyu rüzgârsız ve çiçeksiz
Ne gün kalır güneşin yüreğinde
Ne şafak ne sabah
Kar altında dilsiz ve sessiz
Bir tohum gibi bekler baharı
Taş üstünde topraksız çaresiz
Sonbahardan sonra Ankara’ya dair
Hep aynı sözler söylenir
Ama yağmur
Yine utanır yağarken
Kar yine yağmadan kirlenir
Sonbaharda sonra Ankara’da
Yalnızca kuşların isyanı vardır
Bakarsınız bir akşamüstü
Bütün ağaçlar kuş açmıştır
Ve gökyüzü meydanında
Kuş dilinde bir miting başlamıştır
Bir çığlıktır artık yaşanan
Sözcükler yetmez anlatmaya
Notalar fırçalar susar
Çünkü mitingden sonra kuşlar
Kırıp kanatlarını
Ankara’ya ölüm bırakırlar
Adnan YÜCEL
Günün Fıkrası
Bir gün çocuk odaya karneyle girmiş. Babası “Allah Allah ne çabuk karne tatili geldi” demiş. Adam çocuğa “Hele getir karneyi bakalım oğlum” demiş. Çocuk karneyi vermiş.
Adam bi bakmış ki karnede resim ve müzikten başka güzel ders yok. Adam hemen başlamış fırça atmaya demiş ki: “Bir dediğini iki etmiyoruz bilgisayar dedin bilgisayar aldık İngilizce kursu dedin İngilizce kursuna gönderdik gitar kursu dedin gönderdik sevgiline harcadığın çiçek parasının hesabı yok. Ne bu notların hali rezil şey!”
Çocuk masum bir tavırla “Şey baba bu karne benim değil senin defterlerini karıştırıyordum onların arasında buldum” demiş…
Günün Sözü
Hayatta hiç hata yapmamış birisi zaten hiçbir işe başlamamış demektir.
Henry FORD
Hayatta hiçbir şeyden korkmayın yalnız; her şeyi anlamaya çalışın.
Marie CURİE
İnsan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye erişemez.
Albert EINSTEIN