Akbay; “Krizi Yaratanlar Bedelini Ödesin, Halk Değil”

0
122

Sosyal Haklar Derneği İskenderun Temsilciliği ‘‘Krizin Bedelini Ödemeyeceğiz’ Sloganıyla Bir Araya Geldi

Sosyal Haklar Derneği İskenderun Temsilciliği, eski bitpazarında bir araya gelerek ‘krizin bedelini ödemeyeceğiz’ sloganıyla hükümete seslendi. Krizin bedelinin vatandaşa ödetilmeye çalışıldığını savunan dernek üyeleri, krizin sorumlusunun vatandaş olmadığını haykırdılar.

Bir araya gelen dernek üyelerine, CHP İskenderun ilçe, kadı ve gençlik kolları yönetimleri, Belediye Başkanı Aday Adayları ve bazı stk temsilcileri de destek verdi.

‘Zama, zülme karşı omuz omuza’, ‘susma sustukça zamlar sürecek’, ‘krizin beledini ödemeyeceğiz’ sloganları arasında basın açıklamasını Sosyal Haklar Derneği İskenderun Temsilcisi Avukat Bülent Akbay yaptı.

Ekonomik kriz nedeniyle, İskenderun’da çok sayıda işyerinin kapandığına dikkat çeken Akbay; “Siyasi iktidar “kriz yok, ekonomi tıkırında” nutukları atsa da, Enflasyondan işsizliğe, yoksullaşmadan ekonomik durgunluğa kadar hayatlarımızı her alanda kâbusa çeviren kapsamlı bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Halkın % 99’u olan bizler ekonomik krizi hayatımızın her alanında hissediyor, yaşıyoruz. İskenderun halkı krizin ağır faturası altında eziliyor. Bu yüzden yönetenlerin pembe tablo çizen ekonomi yalanlarına karnı tok” dedi.

“Damat Ekonomisi Çöktüyse; Bedelini Halk Niye Ödesin?”

Şimdiye kadar yaşanan tüm krizlerde olduğu gibi bu krizin faturasının da işçi sınıfına, emekçilere, yoksul halk kesimlerine çıkartılmaya çalışıldığını öne süren Akbay; “Üçte ikisi özel sektöre ve bankalara ait 467 milyar dolar dış borç 81 milyona ödetilmek isteniyor. Küçük bir azınlığın borcu, zamlarla, adaletsiz vergilerle, işsizlik tehdidiyle halkın yüzde 99’u olarak bizlerin sırtına yıkılmaya çalışıyorlar.

İşçilerin kıdem tazminatını fonla, kamu emekçilerinin iş güvencesinin son kırıntılarını esnek, performansa dayalı çalışmayla, kamusal emeklilik ve sosyal güvenlik hakkımızı ise üç yıl süreli zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi ile yok etmeyi planlıyorlar. Zorla ücretsiz izine çıkarmalar, angarya çalıştırma, mesai ücreti nöbet ücreti ödememe gibi çalışma hakkımızı ortadan kaldıran saldırılar gittikçe artırılıyor. Milleti soyup soğana çevirenlerin, emeğimizi sömürmeye doymayanların sırtını yeni teşviklerle, vergi indirimleri ile sıvazlıyorlar.

Ama kuru soğan üreticisinin ambarına düzenlenen baskınları ‘stokçularla mücadele’ diye yutturmaya çalışıyorlar. En temel ihtiyaç maddelerinin yüzde elli zamlandığı koşullarda göstermelik olarak yapılan %10 indirim kampanyasını “enflasyonla mücadele” diye göstererek hepimizi topyekûn kandırmaya çalışıyorlar. Sağlıkta acil durumlar dışında malzeme kullanılmasını engelleyen sözde ‘tasarruf tedbirleri’ ile hayatımızı tehlikeye atmaktan bile geri durmuyorlar.

Ülkede yaşanan yıkıma kimse ses çıkarmasın diye tüm halk zapturapt altına alınıyor. İşin özü masallarla, yalanlarla, hamasetle, kin ve düşmanlıkla aklımızı, zor kullanarak tepkimizi bastırmaya çalışanlar zamları alkışlamamızı, yoksulluğa şükretmemizi, işsizliği kader bilmemizi bekliyor. Ancak hamaset nutukları da, tek sesli medyadaki yalan bombardımanı da, inşaatlarda insanca çalışmak isteyen işçilere atılan gaz bombaları da, hakkını arayan emekçilere yönelik toplu gözaltı ve tutuklamalar da gerçeğin balçıkla sıvanmasına yetmiyor. Gerçek çıplaktır: AKP iktidarının sürdürdüğü, ithalata, betonlaşmaya, dış borçlanmaya, ranta, spekülasyona dayalı ekonomik model hızla çökmektedir. Bu halkımızın sosyal haklarını ortadan kaldıran ve haramilerin saltanatına yol açan bir ekonomi yönetimidir. Bu “damat ve kayyum” ekonomisidir. Bu sebeple krizi yaratanlar krizin bedelini ödemelidir, halk değil” şeklinde konuştu.

“Kriz Yaratan Talan Düzenine; Halkımızın Borcu Yoktur”

Ülkede yaşanan ekonomik krizin sorumlusunun işçisinden kamu emekçisine, asgari ücretlisinden emeklisine, küçük esnafından çiftçisine kadar toplumun %99’unu oluşturanların olmadığını vurgulayan Akbay; “Krizin sorumlusu, Türkiye’yi sermaye için cazip bir ülke yapmak adına emeğin en temel haklarını gasp edenlerdir. Şeker fabrikalarından kağıt fabrikalarına kamu birikimini özelleştirmeler yoluyla talan edip Türkiye’yi ithalata mahkum edenlerdir. Krizin sorumlusu sosyal hak olarak tanımlanması gereken kamusal hizmetleri, yerli tarımsal üretimi, kentleri, doğayı imha eden politikaları hayata geçirenlerdir. Ülkenin kaynaklarını üretime değil yandaşa, halka değil şatafata, barışa değil savaşa kullanan siyasi iktidardır. Yaşanan krizin faturasının kesileceği doğru adres ülkemizi büyük bir yıkımın eşiğine getiren neoliberal politikalarda ısrar edenler ve bu politikalardan nemalanarak küplerini dolduran, her krizden büyüyerek çıkan %1’dir.

Bizler, bu ülkenin işçileri, emekçileri, emeklileri, köylüleri, dar gelirliler olarak gelir dağılımı ve vergi adaletsizliğiyle, yoksullaşmayla, iş cinayetleriyle, eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamusal hizmetlerin ticarileşmesiyle, fabrikalarımızın satılmasıyla büyük bedeller ödedik. İşimizden, ekmeğimizden, canımızdan fazlası ile fedakârlıkta bulunduk. Dolayısıyla bizim bu düzene borcumuz yok. Tam tersine yıllardır hep kaybedenler olarak alacağımız var.

%1’in yarattığı krizin faturasının %99’a yıkılmasına artık yeter diyoruz. İnsan Onuruna yaraşır bir yaşam için; Elektrik, doğalgaz, su, akaryakıt, ekmek, toplu taşıma gibi temel ihtiyaçlara yapılan zamların geri alınmasını ve kısa sürede temel ihtiyaçların ücretsiz olmasına dair politikaların geliştirilmesi için çalışmalara başlanmasını, Kriz bahanesi ile yaşanan işten çıkarmalara, ücretsiz izinlere son verilmesini, Ücretlerimizde yaşanan erimenin satın alma gücümüzdeki azalma ve ekonomik büyüme oranları dikkate alınarak telafi edilmesini, Toplumsal yararı, vergide ve gelir dağılımında adaleti sağlayan, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı, emekten yana, katılımcı –şeffaf- hesap verebilir demokratik bir bütçe için çalışmalara başlanmasını, Kadınların sürekli, güvenceli işlerde istihdam edilmesinin önündeki tüm engellerin kaldırılmasını ve eşit işe eşit ücret verilmesini, paralı sağlık ve eğitim uygulamalarına son verilmesini istiyoruz.

Bu ülkenin emekçi kesimleri, yoksullaştırılan halkı olarak artık nefes almak istiyoruz. Ülkemizde herkesin eşit, özgür bir biçimde barış ve huzur içinde, insanca yaşamasını istiyoruz. Gündüzleri işsiz kalınmayan, geceleri aç yatılmayan bir ülke, insanca bir yaşam, güvenceli bir iş, güvenli gelecek istiyoruz. Toplumun emeğiyle geçinen çoğunluğunu korumayı esas alan taleplerimizin hayat bulmasının tek yolu emek karşıtı, sermaye dostu bu bozuk düzenin değişmesi ile mümkündür. Sağlam tek bir çarkın olmadığı bu düzeni değiştirmek, krize karşı emeğin haklarını savunmak için omuz omuza vermeye devam edeceğiz” şeklinde açıklamalarda bulundu. (Haber: Helga TERBİYELİ)

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here